17 Aralık 2012 Pazartesi

Hakan Şükür eşinin örtünmesiyle ilgili ilk kez konuştu




Hakan Şükür eşinin örtünmesiyle ilgili ilk kez konuştu




AK Parti İstanbul Milletvekili Hakan Şükür, spor yorumculuğundan eşinin başını örtmesine kadar bir çok konuda önemli açıklamalarda bulundu.


EŞİM NASIL MI KAPANMAYA KARAR VERDİ


Hakan Şükür, eşi Beyda Şükür'ün başını örtmesi süreciyle ilgili olarak, "15 senelik evliyiz. Benim böyle bir hakkım (baskı) yok. Biz öyle yaşadık, öyle tanıştık, öyle birbirimizi sevdik ve evlendik. Bana 'ben böyle bir şey yapmak istiyorum' dedi. Ben de 'eğer böyle bir niyetin varsa Hacca gideceğiz, Allah'ın huzurunda, Allah'ın rızası bu netice itibariyle de, onu taçlandıracağız. Ondan sonra bunu yapabilirsin' dedim. O da çok mutlu oldu. Hac farizasını yerine getirdikten sonra kapandı" diye konuştu.


Bir televizyon kanalında futbol yorumculuğu yaptığı için eleştirilen Şükür, "milletvekillerinin uyacağı etik kuralları belirlemek" amacıyla oluşturulan ve raporuna son şeklini vermeye çalışan Meclis Etik Komisyonu ile ilgili soruları yanıtladı.


Milletvekili olduğunu ancak futbolu da meslek olarak gördüğünü belirten Şükür, "Bu meslekle ilgili bir şey yaparken eleştiriliyorsam bu benim ayıbım değil" şeklinde konuştu.


Şükür, yaptığı işin Anayasal bir hakkı olduğunu ifade ederek, "Eğer olmasaydı zaten ben Hakan Şükür olarak bunu yapmazdım. Ben kural dışı hiçbir şey yapmam. Sahadayken de böyleydim, bu ülkenin vatandaşı olarak da böyleyim" diye konuştu.


"İLLEGAL BİR İŞ YAPMIYORUM"


"Kazanılar rakamlar noktasında insanların farklı duyguları varsa onda yapabilecek bir şeyim yok" diyen şükür, şöyle devam etti:


"Bu, benim 30 senedir kamptan, maçtan, sıkıntıdan, stresten kazandığım veya kazanmadığım şeylerin bir bedeli. Bugün 30 senelik bir bilim adamı çıkıp bir yerde fikrini beyan edebiliyor. Belki çok az kazanıyor, ben bunları kabul ediyorum. Ama bu dünya gerçeği, futbol çok seviliyor. Futbol reytingi çok yüksek bir oyun. Bu benim kabahatim de değil.


Futbolun bir pazarı var. Bu pazarda size yer vermek isteyenleri, siz elinizin tersiyle itemezsiniz. Futbol kültürünüz var, futbolun bütün birimlerinde bulunmuşsunuz. Burada siz yorumlamayacaksınız da kim yorumlayacak? Onun için, bunu yorumlayan insanın da siz olmanız, aslında çok faydalı. Futbolun nasıl olması ve yönetilmesi gerektiği konusunda kendimce fikirler veriyorum, siyaset yapmıyorum. Bugün herkes özgür, istediği partiye oy veriyor. Belki bu tartışmaların benim partime de zararı var, bilmiyorum. Ama yaptığım işin zararı olmaz, çünkü ben illegal bir iş yapmıyorum. yanlış bir şey yapmıyorum."


BENİM HER ŞEYİM ORTADA


Şükür, "Meclis Etik Komisyonu, milletvekillerinin yapamayacağı işlere ilişkin bir rapor hazırlıyor. Bu işleri yapan milletvekili sonunda teşhir edilecek" şeklindeki hatırlatma üzerine, "Öyle kısıtlama şanslarının olacağını zannetmiyorum. O sadece manevi baskı oluşturmak amacıyla.... Ben teşhir edilecek durumda mıyım? Benim her şeyim ortada. O maddeye uymuyorum ben. O benim için yapılmış bir şey değil, genelde böyle bir şikayet var demek ki" dedi.


Yorumculuk yaparken bilgi birikimini paylaştığını kaydeden Şükür, "Bunun neresi sakıncalı anlamadım?" diye sordu.


"BU PARAYA MUHTAÇ OLAN İNSAN DEĞİLİM"


Şükür, "Para alıyorum diye mi sorun var? Başta 'milletvekili yapamaz' diye girdiler, sonra 'bilim adamı bu kadar alıyor, Hakan Şükür neden bu kadar alıyor?' dediler. Bu benim elimde olan bir şey değil ki. O rakamlar (700 bin TL) değil. Ben burada pazarlık yapacak bir insan değilim. Ben çok sevdiğim bir işi yorumlama fırsatı bulduğum için mutluyum. Bu paraya veya başka şeylere muhtaç olan bir insan da değilim. Ama bu birikimse ve bunun karşılığında bir şeyler veriliyorsa, bunun da yasal bir sorunu yoksa, yapmakta da bir sakınca yoktur" diye konuştu.


FUTBOL OYNARKEN YANIMDAKİLERDEN 10 KAT DAHA AZ KAZANIYORDUM


Futbol oynadığı zaman, yanında oynayanlardan 10 kat daha az kazandığını ifade eden Şükür, şöyle konuştu:
"O zaman milli takımın değerli bir oyuncusu olarak, 'ya kardeşim bu nasıl oluyor, bu çocuğa haksızlık yapılıyor' demeyenler, bugün bunu söylüyorsa burada bir sorun vardır. Bu ülkenin evladına sahip çıkmak lazım. Benim için demiyorum sadece bunu. Bugün Arda ve Emre bu ülkeden kaçarcasına gidiyorsa, bunu düşünmek lazım. Etik Kurul'un benimle alakalı olduğunu düşünmüyorum. Burada vekillerle konuşuyoruz, herkes kendinin bir çok iş yaptığını söylüyor. Bu da benim uzmanlık alanım ve bunu yapıyorum. Milletvekili olarak mı tanındım ben? Hayır. Benim gibi düşünmeyen insanlar tarafından da sevilen bir insanım. Ben bunu görüyorum, bundan da büyük gurur duyuyorum. Ancak bunu kullanmıyorum.


Bugün yaptığım iş, sporcu kimliğimin bana getirdiği bir özellik. En tepe noktada yaptığım, çektiğim meşakkatin, yaşadığım zor anların... Cebinden para veren, çok az rakamlara oynayan, hatta parasını alamayan ama işinden hiç bir zaman taviz vermeyen ve işini yapan bir insanım. Böyle bir adamken buna itiraz etmeyenler, bugün bunları söyleme hakkına sahip değiller."


BEYDA ŞÜKÜR'ÜN BAŞÖRTÜ TAKMA SÜRECİ


Hakan Şükür, eşi Beyda Şükür'ün başını örtmesi süreciyle ilgili olarak, "15 senelik evliyiz. Benim böyle bir hakkım (baskı) yok. Biz öyle yaşadık, öyle tanıştık, öyle birbirimizi sevdik ve evlendik. Bana 'ben böyle bir şey yapmak istiyorum' dedi. Ben de 'eğer böyle bir niyetin varsa Hacca gideceğiz, Allah'ın huzurunda, Allah'ın rızası bu netice itibariyle de, onu taçlandıracağız. Ondan sonra bunu yapabilirsin' dedim. O da çok mutlu oldu. Hac farizasını yerine getirdikten sonra kapandı" diye konuştu.


Şükür, bir aile saadeti, huzur olduktan sonra insanın mutlu olduğunu, yediğinden de keyif aldığını ifade ederek, şöyle konuştu:


KAPANMAK İSTEDİĞİNİ SÖYLEDİĞİNDE MUTLU OLDUM


"Şu ortamımız, eşimiz, dostumuz... Eşimin arkadaşları kapalı değil. Onların da ona böyle baktıklarını hiç görmedik. Bu toplumsal kaynaşma bence çok önemli. Böyle bir kararı var. Bizim inancımız bu, inancımızın karşılığında da böyle bir karar aldı, ben de saygı duydum. Bize başka bir şey düşmez. Nasıl evlenirken, bu şekilde evlendik, 15 yıldır böyleyiz. 3 tane çocuğumuz var. Böyle bir talepte bulununca açıkçası ben de mutlu oldum. Hiçbir gün olsun, Allah da şahidimdir, böyle bir talebim (kapan diye) olmadı. Bu bir Hac farizası, farz olsa da ben böyle bir şey söyleme hakkını kendimde görmem. Kendi kararıdır, farklı düşünenler mutlaka olabilir ama bizim düşündüğümüz... Eğer inanıyorsak Allah'ın emrini yerine getirdiği için rahat ve huzurluyuz."

http://www.ensonhaber.com/hakan-sukur-esinin-ortunmesiyle-ilgili-ilk-kez-konustu-2012-12-08.html



29 Kasım 2012 Perşembe

YÜRÜYEREK HACCA GİTTİ.



YÜRÜYEREK HACCA GİTTİ.


Hacca gitmek için Bosna-Hersek'in Banoviçi kentinden 10 Aralık 2011'de yürüyerek yola çıkan Senad Haciç, hac farizasını yerine getirerek ülkesine döndü.

Yaklaşık 300 gün boyunca kar, karanlık, savaş ve diğer zorlukla...

rla mücadele eden Bosna'nın "en ünlü hacısı" Senad Haciç, kutsal topraklara ulaşmak için Sırbistan, Bulgaristan, Türkiye, Suriye ve Ürdün'den geçti. Haciç, 10 ay süren hac yolculuğunda yaklaşık 5 bin kilometre yol yürüdü.

Kutsal topraklardaki ibadetleri tamamladıktan sonra hava yoluyla ülkesine dönen Haciç, Uluslararası Saraybosna Havalimanı'nda yakınları tarafından karşılandı.

Kutsal topraklara ulaşmak için yaklaşık 5 bin kilometre yol yürüdüğünü belirten Haciç, yolculuk esnasında 13 çift ayakkabı ve bin çift çorap eskittiğini kaydetti.

Türkiye'nin ardından Suriye'ye geçtiğini ifade eden Haciç, "Burada savaş olduğunu biliyordum ancak yolculuğa ara vermedim. Esed'in askerleri pasaportuma el koymak istedi" dedi.


http://www.merhabahaber.com/news_detail.php?id=82545

KONYALI PAPAZ MÜSLÜMAN OLDU.




KONYALI PAPAZ MÜSLÜMAN OLDU.


Konyalı papaz,antik Yunanca olan Yuhanna İncili-14 16-17 ve 26.sözlerde Faraklitos-Faraklit ismini görünce hidayete eriyor. Faraklit’in Arapça karşılığı Ahmet ve Muhammed isimleridir. Bu isimlerin anlamı tesellici,öğütçü ve Allah’ı çok çok övendir.
Faraklit ismi Barnabas İncilinde de geçmektedir.
Günümüz İncillerinde Faraklit yerine “Kutsal Ruh” ve “Gerçeğin Ruhu” ismi yazılmaktadır.
“Ben de Baba’dan dileyeceğim, O sonsuza dek sizinle birlikte olsun diye size başka bir yardımcı, Gerçeğin Ruhu’nu(Faraklit-Muhammded) verecek”
(YUHANNA-14 16-17.SÖZLER)
“Ama Baba’nın benim adımla göndereceği Yardımcı,Kutsal Ruh(Faraklit-Muhammed),size her şeyi öğretecek,bütün söylediklerimi size hatırlatacak.
(YUHANNA-14 26.SÖZLER)
İlkokulu Konya’da tamamladı, ardından Ermeni Koleji’nde eğitim gördü. Küçük yaşta Hıristiyanlığı seçen Uzman Teolog Abdullah Palazoğlu uzun süre Papazlık yaptı. Palazoğlu’nun hayatı, yaklaşık Bin 700 yıl önce yasaklanan Barnabas İncili’ni tanıdıktan sonra değişti. “İslam dinine en yakın” olarak bilinen o kitabı Türkçe’ye çevirdi. Kitaptan etkilendi ve yeniden Müslüman oldu. Daha sonra 39 kişiyi İslam’a taşıdı. 

1973 yılında Beyşehir’de dünyaya gelmiş Abdullah Palazoğlu… Babası tarafından Ermeni Kolejine gönderilmiş, o dönemde aşılanan bilgilerle Hristiyanlığı kendine en yakın din olarak görmüş. Daha sonra bu dinin eğitimini almak için Teksas Hıristiyan Üniversitesi’nde doktorasını tamamlamış ve bir süre papaz olarak kiliselerde görev yapmış.

Barnabas İncili ile tanışması ise onun hayatını tamamen değiştirmiş. Türkçe 'cesaret verici' anlamına gelen Barnabas ismi aslında Hz. İsa’nın 12 Havarisinden birine ait… Barnabas İncili ise bu Havarisin kaleme aldığı ve İslam dinine yakınlığı ile bilinen bir kitap… Bu benzerlikten etkilenen Palazoğlu, daha sonra huzuru İslam dininde bulduğunu söylüyor. 
Kitapta dikkatini Ahmet adının çektiğini ifade eden Palazoğlu, bu kitap haricinde hiçbir Hıristiyan kitabında Hz. Muhammed’in (SAV) adının geçmemesi nedeniyle Barnabas incilini Türkçe’ye çevirmeye karar vermiş...


Oğlunun adını da Ahmet koyan Palazoğlu, insanları İslam’a davet etmeye başlamış… 39 farklı dinden insanın Hak din ile tanışmasını sağlayan Palazoğlu, Barnabas İncilinde Hıristiyanların şimdiki düşüncelerinin tam tersinin anlatıldığını belirtiyor.


Barnabas’ın İsa Peygamber’den öğrendiklerini ve o anki yaşadıklarını bu kitapta yazdığını dile getiren Palazoğlu, Hz. Muhammed’in (S.A.V.) bu kitapta da Kuran-ı Kerim’deki gibi anlatıldığını ifade ediyor.
Uzman Teolog Palazoğlu, önümüzdeki günlerde Tevrat ile ilgili de bir takım çalışmalar yapacağını sözlerine ekliyor.


Abdullah PALAZOĞLU şimdiye kadar yaptığı irşat ve tebliğ çalışmalarının sonucunda şimdilik 169 kişinin İslam’la şereflenip Müslüman olmalarına sebep oldu. Uzman bir Teolog olan Abdullah Palazoğlu İngilizce, İtalyanca, Antik Yunanca (Grekçe-Latince), Çağdaş Yunanca, Ermenice, Osmanlı Türkçesi ve Kürtçeyi ana dili gibi konuşuyor, bunların yanı sıra Luvi Hiyeroglif yazı dilinide biliyor.

Yayınlanan 10, toplam da 43 kitap ve yayınlanan 183, 4'ü uluslararası toplam da 187 makalesi olan ve Uluslararası Üniversitelerden Fahri Doktoralar, Ödüller ve Plaketler alan, halen Konya’da yaşayan, evli olan Abdullah PALAZOĞLU’nun önceki evliliğinden Ahmet adında bir de oğlu var.

Hakka Yürüyüş Dergisi küçüklüğünden itibaren yetiştirildiği katı Presbiteryen geleneğini terk edip Müslüman olan eski bir misyoner papaz ile yaptığı çarpıcı röportaj.

Andreas Palaylogos şimdiki adıyla Abdullah Palazoğlu , onu önemli kılan şey sade bir hristiyan iken İslam'ı seçmesi değil. Yüksek rütbeli bir hristiyan din adamı iken Müslüman olması şüphesiz.



Küçüklüğünden itibaren yetiştirildiği katı Presbiteryen geleneğini terk edip Müslüman olan Abdullah ile Konya ofisimizde bir röportaj gerçekleştirdik.



6 Ocak 2004 tarihinde Konya Selçuklu müftülüğüne gidip Müslüman oluyor Andreas , sonrada Abdullah yapıyor ismini. T.C.U (Texas Christian Univercity) ' da hrsitiyan teolojisi okuması için Roma tarafından kendisine burs veriliyor, burada ''Thelogy Faculte'' bölümünde okuyor 6 yıllık üniversiteden önce hrsitiyan'lık üzerine ön eğitim alıyor üniversiteden sonra 2 yıl Vatikan'da zorunlu eğitime tabi tutuluyor, daha sonra 2 yılda Yunanistan Agios Oros (Kutsal Dağ) 'da bir eğitimden daha geçiriliyor burada tam bir ruhban ve keşiş olarak eğitiliyor. Burada yetiştirilenler ise dünyanın çeşitli yerlerine misyoner temsilcisi olarak atanıyor. Daha sonra İstanbul Güngören Protestan kilisesinde bir eğitime tabi tutuluyor. Buradan Konya'ya gönderiliyor görevi ise ev kiliselerini organize etmek . Bu dönem içinde vesilelerle Müslüman oluyor Abdullah Palazoğlu , işte onu İslama götüren yolu bize anlatmasını istedik Abdullah'dan . Kendisiyle yaptığımız röportajı etkilenerek okuyacağınızı tahmin ediyoruz.



Hakk'a Yürüyüş Dergisi (HY) :



İlk önce röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için size teşekkür ediyoruz. Bize kendinizi kısaca tanıtırmısınız?Abdullah :

1973 doğumluyum Ermeni kolejini bitirdikten sonra bursla T.C.U (Texas Christian Univercity- Thelogy Faculty) Fortword , Texas Amerikaya gittim . Daha sonra yine Amerika da 2 yıl staj yaptım , ardından 2 yıl Vatikan ve 2 yıl Yunanistan'da eğitim aldım ve Türkiye'ye geldim . Türkiye'de çeşitli resmi ve ev kiliselerinde görev yaptım. Yüksek Papaz ( High Priest) rütbesinden , 6 Ocak 2004'te istifa edip Müslüman oldum ve Andreas olan adımı Abdullah yaptım.

HY :

Sade bir hristiyan olmak ve yaşamak varken din adamlığını seçmenizdeki gaye nedir. Bir arayış diyebilirmiyiz buna .




Abdullah:

Bunu ben seçmedim , zaman ve şartlar doğrultusunda bana gelen teklifleri değerlendirdim ve o zaman bunun doğru olacağını düşündüm. Okudugum Ermeni kolejinde yetenekli görülen öğrencileri bu yönde çalışmaya teşvik etmek için verilen burslar ve telkinlerle bu duruma geldim ve Teoloji okumaya başladım sonrada Hristiyan bir din adamı oldum.


HY:

Hristiyan bir din adamı iken Müslümanlığa ve Müslümanlara bakış açınız neydi öğrenebilirmiyiz?


Abdullah :

Müslüman kardeşlerim bana o zamanlar , potansiyel terörist, fundemantalist, fanatik ve kökten dinci imajı veriyorlardı, hatta insanlıkları konusunda bile önyargı ile yaklaşıyordum. Bunun nedeni aldığımız önyargılı eğitimdi şüphesiz.


HY:

Peki nasıl Müslüman oldunuz. ?




Abdullah :

Konya'da bir gazetenin Konya il temsilcisi olan arkadaşımın iddiası ve benim bu iddiayı ciddi bir şekilde araştırmaya kalkışmam benim islam'la şereflenmeme sebeb oldu. Arkadaşımın iddiası şuydu ; Tevrat, Zebur ve İncil'de Peygamber efendimizin geleceği 114 yerde yazılı olduğuydu. Bunun kanıtı ise Bediüzzaman 'ın 19. uncu mektubu, diğer adıyla Mucizat-ı Ahmediyye idi. Yaklaşık 2 yıl süren çok ciddi ve derin bir araştırmadan sonra gördüm ki arkadaşım doğru söylüyor , şimdiki hristiyan teologlarının ısrarla üstünü örttüğü ve reddettikleri Muhammed (sav), kendi kutsal kitablarında müjdeleniyordu, bu beni hem dehşete hem şaşkınlığa düşürdü, bunun üzerine istifamı vermeyi ve İslam'la şereflenmeyi uygun gördüm.


HY:

Müslüman olduktan sonra çevrenizin tepkisi ne oldu olumlu ve olumsuz olarak.


Abdullah:

Amerika'dan ve İtalya'dan gelen heyetlerin çok ciddi, maddi, manevi ve psikolojik baskılarına maruz kaldım, bu yüzden mide kanaması geçirdim saçlarım ağardı ve döküldü , halada dökülüyor. Din kardeşlerimle ise ilk başta kabullenmeme sıkıntısı yaşadım. Çevremi kaybettim ve en sonunda elimde küçük bir çanta dolusu elbiseyle kalakaldım.


HY:

Misyonerliğe bakış açınız nedir?




Abdullah:

Benim o zamanki mezhebim ilk eğitim aldığım sistemde misyonerlikten ziyade ruhbanlık vardı , keşiş yetiştirmeye yönelikti. Mezhepsel nedenlerden dolayı bugünkü manada misyonerliğe zaten karşıydık., bu çalışmaları şiddetle reddederdik. Çünkü hristiyanlık bütün dünyada duyulmuş bir dindir. Merak eden gelir kilisede öğrenir, sokaklarda İncil dağıtmak Hristiyanlığı ayağa düşürmek yani aşağılamak anlamına gelir, bu yüzden bu tür çalışmaları doğru bulmuyorum.


HY:

Türkiyede misyonerlik faaliyetleri nasıl yürütülüyor, bu konuda bilgi verebilirmisiniz?


Abdullah:

Şu anki durumlarını bilmiyorum , ama benim zamanımda çok disiplinli , sistemli ve düzenli bir çalışma şekli vardı. Bir hiyerarşi içinde hareket edilir ve bu işler için ciddi manada fonlar aktarılırdı. Türkiyenin hemen hemen bütün bölgelerine ulaşılmış durumda , hatta mütedeyyin olarak bilinen Konya'da bile bir çok apartman kilise mevcuttur. Buralarda genelde üniversite öğrencileri Hristiyanlık propagandasına tabi tutulurlar. Hristiyan misyonerleri bu bölgelerde işi şansa bırakmaz ve profesyonel manada insan ilişkileri dersleri almış uzman teologlar tarafından faaliyetleri sürdürülür. Özellikle kendini henüz bulamamış fıtratını ortaya koyamamış genç kesim bu işe tevessül etmektedir.


HY:

Müslüman coğrafyada devam eden işgal, tecavüz ve beraberinde gelen mücadele hakkında görüşleriniz nelerdir?


Abdullah:

En çok üzüldüğüm konulardan birisi bu hatta bazen sinirleniyorum bu yüzden , Filistin'e , Afganistan'a ama en çokta Çeçenistan'a gidip rus domuzuyla savaşmayı istediğim çok anlar oluyor. Hatta bu konuyu ciddi manada düşünüyorum , hristiyan bir din adamı iken bütün mesaimi bu yolda harcadım insanlara hristiyanlığı anlattım gayret ettim , ama şimdi bu gayretin daha fazlasını İslam yolunda Allah rızası için yapmalıyımki samimiyetimi ortaya koyabileyim , bende bu uğurda verebileceğim en iyi şeyin canım olduğunu düşünüyorum ve ŞEHİD OLMAK İSTİYORUM. Afganistanda'ki , Filistindeki, Çeçenistandaki, Iraktaki kardeşlerimden kendimi ayrı görmüyorum, bu kardeşlerimle omuz omuza vermeyi ve zulme dur diyebilmeyi istiyorum.İnşaAllah Allahu Teala bana bu fırsatı verir diye de ümit ediyorum.


HY:

Bundan sonraki hedefleriniz nedir?




Abdullah:

Aslında tek kelimeyle hizmet, yani Allah yolunda , Allah rizası için İslama ve Müslümanlara elimden geldiğince ve gücüm yettiğince hizmet etmek istiyorum.


HY:

Son olarak bizlere ve dergi okuyucularımıza ne söylemek istersiniz?




Abdullah:

Sizlere ve kardeşlerime acizane tavsiyem şudur ki DİNİNİZE SAHİP ÇIKIN . İnsanca yaşamanın ve insanca bir yol tutmanın en güzel yolu İslam'dır ben bunu gördüm . Elinizdeki bu altın fırsatı geri tepmeyin ve davanıza sıkı sıkı sarılın .


HY:

Röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için dergimiz ve okuyucularımız adına size teşekkür ediyoruz .


Abdullah:

Bende size teşekkür ediyorum ve buradan tüm okuyucularınıza selamlarımı iletiyorum. Allah yar ve yardımcınız olsun.




HAKKA YÜRÜYÜŞ DERGİSİ 


http://www.konhaber.com/yeni/haber-73991-GUNCEL-Yasakli-kitabi-Turkceye-cevirdi.html



KONYALI ESKİ PAPAZ BARNABAS İNCİLİNİ TÜRKÇEYE ÇEVİRDİ.


KONYALI ESKİ PAPAZ BARNABAS İNCİLİNİ TÜRKÇE'YE ÇEVİRDİ.

İlkokulu Konya’da tamamladı, ardından Ermeni Koleji’nde eğitim gördü. Küçük yaşta Hıristiyanlığı seçen Uzman Teolog Abdullah Palazoğlu uzun süre Papazlık yaptı.

Palazoğlu’nun hayatı, yaklaşık 1700 yıl önce yasaklanan Barnabas İncili’ni tanıdıktan sonra değişti. “İslam dinine en yakın” olarak bilinen o kitabı Türkçe’ye çevirdi. Kitaptan etkilendi ve yeniden Müslüman oldu. Daha sonra 39 kişiyi İslam’a taşıdı.

1973 yılında Beyşehir’de dünyaya gelmiş Abdullah Palazoğlu… Babası tarafından Ermeni Kolejine gönderilmiş, o dönemde aşılanan bilgilerle Hristiyanlığı kendine en yakın din olarak görmüş. Daha sonra bu dinin eğitimini almak için Teksas Hıristiyan Üniversitesi’nde doktorasını tamamlamış ve bir süre papaz olarak kiliselerde görev yapmış.

Barnabas İncili ile tanışması ise onun hayatını tamamen değiştirmiş. Türkçe 'cesaret verici' anlamına gelen Barnabas ismi aslında Hz. İsa’nın 12 Havarisinden birine ait… Barnabas İncili ise bu Havarisin kaleme aldığı ve İslam dinine yakınlığı ile bilinen bir kitap… Bu benzerlikten etkilenen Palazoğlu, daha sonra huzuru İslam dininde bulduğunu söylüyor.

Kitapta dikkatini Ahmet adının çektiğini ifade eden Palazoğlu, bu kitap haricinde hiçbir Hıristiyan kitabında Hz. Muhammed’in (SAV) adının geçmemesi nedeniyle Barnabas incilini Türkçe’ye çevirmeye karar vermiş...
Oğlunun adını da Ahmet koyan Palazoğlu, insanları İslam’a davet etmeye başlamış… 39 farklı dinden insanın Hak din ile tanışmasını sağlayan Palazoğlu, Barnabas İncilinde Hıristiyanların şimdiki düşüncelerinin tam tersinin anlatıldığını belirtiyor.

Barnabas’ın İsa Peygamber’den öğrendiklerini ve o anki yaşadıklarını bu kitapta yazdığını dile getiren Palazoğlu, Hz. Muhammed’in (S.A.V.) bu kitapta da Kuran-ı Kerim’deki gibi anlatıldığını ifade ediyor.
Uzman Teolog Palazoğlu, önümüzdeki günlerde Tevrat ile ilgili de bir takım çalışmalar yapacağını sözlerine ekliyor.

http://www.konhaber.com/yeni/haber-73991-GUNCEL-Yasakli-kitabi-Turkceye-cevirdi.html

ESKİ PAPAZ ABDULLAH PALAZOĞLU'NUN VİDEOLARI




ESKİ PAPAZ ABDULLAH PALAZOĞLU'NUN KİTAPLARI


ESKİ PAPAZ ABDULLAH PALAZOĞLU'NUN KİTAPLARI


Kitabın adı "ASLINA DÖNEN PAPAZ"

http://www.gunlukkitap.com/edebiyat/9499-9528-aslina-donen-papaz-9786056035210.html


Kitabın adı "AMENTÜLER KIYASI"


Kitabın linki tıklayın bakın.
http://www.idefix.com/kitap/amentuler-kiyasi-abdullah-palazoglu/tanim.asp?sid=RP2DLZ9GHK2KWMZIW0GA


Bir başka kitabı

Kitabın adı "İNCİL-İ ŞERİF"


Kitabın linki tıklayın bakın.

http://www.idefix.com/kitap/abdullah-palazoglu/urun_liste.asp?kid=154536&query=1&f=

Yukardaki kitabı tükenmiş.

Ateist doktorun mucizevi Müslüman oluş hikayesi-VİDEO

Müslüman olan Kanadalı kızın hikayesi-VİDEO

Müslüman olan ünlü Amerikalı paparazzinin hikayesi-VİDEO

İngiliz stajyer öğretmen Heather Matthews'in müslüman olması.



Eskiden partilerin gözdesi olan İngiliz stajyer öğretmen Heather Matthews'in müslüman olması İngiliz basının gündeminde.
 
Eskiden partilerin gözdesi olan İngiliz stajyer öğretmen Heather Matthews, İspanyol adası İbiza'daki tatilinden döndükten sonra, dört hafta önce Kelime-i Şehadet getirerek Müslüman oldu.

EN ÇOK OKUNAN HABER OLDU

İngiliz Daily Mail gazetesinin sitesinde dün, günün en çok okunan haberi iki çocuk annesi İngiliz stajyer öğretmenin 4 hafta önce Müslüman olduğunu anlatan haberiydi.
 
BEN DE ŞAŞIRDIM

Daily Mail gazetesine konuşan Heahter, İslam'ın eski sığ yaşamında bulamadığı gerçek sevgiyi ve mutluluğu getirdiğini söyleyerek, "İnsanlar bana baskı uygulandığını düşünüyor, arkadaşlarım bunun da geçici heveslerimden biri olduğunu düşünüyor. Fakat ben güçlü, kendine güvenen özgür bir kadınım. Müslüman olması ihtimal dışı olan insanlardan biri olduğumu biliyorum. Bu durum beni de şaşırtıyor. Fakat bunu sevgi ve mutluluk için yaptım, hayatım tamamen değişti" dedi.

KENDİMİ ARIYORDUM

Çevresindekilerin bunun bir heves olduğunu söylemesine de çok bozulduğunu belirten Heahter; "Ben ne zamandır kendimi arıyordum. Müslüman kızlar bana başörtüsü ve Kur'an-ı Kerim hediye ettiler, Çok etkilendim. Ben kendimi bulduğuma inanıyorum. Başörtüsü taktığım için çok mutluyum" dedi.


http://www.internethaber.com/ingiliz-stajyer-ogretmen-heather-matthews-musluman-oldu-iniliz-basinin-en-cok-ok-472077h.htm#ixzz2ApG7iNjr


Müslüman olan dövmeli ve piercingli kardeşimiz-VİDEO



Bir yiğit insan Garaudy




Bir yiğit insan Garaudy
 

1982 yılında geldiği İstanbul'da kendisine 'Nasıl oldu da Müslüman oldunuz?' diye sorduğumda bana; 'Je n'ai pu plus, et j'ai soumis!
1968 yılı Mayıs ayıydı. Paris'te General De Gaulle'a karşı öğrenci hareketleri başlamıştı, her tarafa ve bu arada Sorbonne'un tepesine 'kızıl bayraklar' asılıyordu. Sadece Paris değil, bütün Fransa felç olmuştu adeta... Ve orada öğrenci olduğumuzdan, kendimizi içerisinde bulduğumuz bu hareket, daha sonra Dünya literatürüne '1968 olayları' olarak geçti.

Bu sosyalist öğrenci hareketinin en karakteristik sloganı şuydu: Le patron a besoin de toi, tu n'as pas besoin de lui! (Patronun sana ihtiyacı var, senin patrona ihtiyacın yok!)

İşte bütün bu olaylar olduğunda, kitapları kapış kapış okunan 'gerçek bir solcu' vardı ki, adı Roger Garaudy'di. Garaudy'nin solculuğu, hem teoride hem de pratikte yerini buluyordu. Çünkü o, hem ideolojisini kitaplaştırıyor, hem de kitaplaştırdığı ideolojisini, Fransız Senatosu'nda Komünist Partisi'ni temsilen 'Senato Başkan Yardımcısı' olarak fiiliyata koyuyordu.


İRAN DEVRİMİ ONU İSLAM'A YAKLAŞTIRDI


Fakat 1968 olaylarıyla, Fransız Komünist Partisi ile Fransız sosyalist gençliğinin arası açıldı. Komünist Partisi'ne rağmen, Garaudy gençlerle teması sıkılaştırınca, partisiyle arası açıldı. Ona göre partisi, olup biteni anlamıyordu. Ve Garaudy, bu düşüncelerini 1968'de ikinci baskısını yaptığı "Pour un modèle français du socialisme" (Editeur Gallimard, Idées) adlı kitabında ortaya koydu; bu şekilde bir bakıma onlarla ipleri koptu.

Garaudy gerçek bir sosyalist olup, dünyanın neresinde olursa olsun bütün halk hareketlerine yardımcı oluyordu. Nitekim, bizzat Prag'ta şahit olduğum meşhur '68 Prag gençlik ayaklanması'nda üstadın çok rolü olmuştu.

Sonra biz doktorayı bitirip Türkiye'ye dönünce, üstattan fazla bilgi alamadım. Sadece bizim Türkiye solcu(!)larının tercüme ettikleri kitaplarını takip ediyordum.

Derken İran'da hiç kimsenin beklemediği bir 'İslâm Devrimi' oldu ve yapılan bu devrim her devrimci gibi, Garaudy'nin de dikkatini çekti. Bunun üzerine Garaudy hem İran'daki bu beklenmedik hareketle, hem de bu hareketin motoru olan İslâm'la ilgilenmeye başladı.


DAYANAMADIM TESLİM OLDUM


Ve bir gün, o kabına sığmayan büyük devrimcinin Müslüman olduğunu öğrendik.

1982'de 'Müslüman Devrimci Garaudy' İstanbul'a geldi. Onu Türkiye'ye davet eden arkadaşlar, birkaç gün kendisine tercümanlık yapmak üzere beni de davet ettiler. Bir gün programdan sonra İstanbul'da, bir lokantada yemek yerken, fırsatını bulup üstada şu soruyu sordum: 'Efendim, sizleri hiçbir din, hiçbir ideoloji ve yıllarca savunmasını yaptığınız sosyalizm tatmin etmezken, nasıl oldu da Müslüman oldunuz?'

Bana verdiği cevap, hâlâ kulağımda çınlıyor: 'Je n'ai pu plus, et j'ai soumis! (Daha fazla yapamadım ve teslim oldum)'.

Sonra devam etti: 'Aklım bloke oldu ve evreni anlamaya yetmedi; hiçbir şeyi istediğim gibi anlayamıyordum; aciz kaldım, Yaratıcı'ya teslim oldum'.

O günden sonra uluslararası birçok konferansta bir arada olduk.

Ve en son görüşmemiz Paris'te, 24 Ekim 2003 Cuma günü oldu...

Bir konferans için Paris'e gitmiştim. Konferanstan sonra, Üstad'ı ziyaret etmek istedim ve arkadaşlarım Ahmet Bakcan'la Reşat Yılmaz bu teklifimi kabul ettiler; Hoca'ya gittik.

Garaudy, Paris'in güney banliyösünde Chennevières köyünde, Sucy Sokağı'nda, 69 numarada oturuyordu... Küçük, fakat güzel ağaç ve çiçeklerle süslenmiş bir bahçe içerisinde, iki buçuk katlı bir ev...

Hoca'ya takdim edeceğimiz çiçeği aldıktan sonra, kapıya vardık. Kapıyı, Hoca'nın Fransız olan ve ilk defa Güney Afrika'da Cape Tawn'da karşılaştığım hanımı açtı.


BATI TERÖRÜ'NDEN NOTLAR


Giriş kapısının hemen sağındaki küçük odaya alındık. Bir iki dakika bekledikten sonra, uluslararası bir çok konferansta karşılaştığım ve beraber program yaptığımız, bazen da kendisini tercüme ettiğim Üstad içeriye girdi.

Bir ayağını zor kullanan Üstad'ı tarih ve olaylar yormuştu artık. Geride bıraktığı doksan senesini mücadele ile geçirmiş bir Üstad'ın sonunu müşahede etmek beni hem üzüyor, hem de uyarıyordu... Artık ölümün kapısında olması beni üzüyor, bu hâlde iken bile uğraş vermesi ise beni uyarıyor, kamçılıyordu...

Normal hâl-hatır sormalarından sonra, hem Hoca'yı fazla yormamak, hem de boşuna oturmamak için, sorular sormaya başlıyorum, çağımızın bu yiğit insanına. Üstad hâlâ kitap yazıyordu... Bana imzalayıp verdiği son kitabının adı, 'Le terrorisme Occidental' (Batı Terörü)'ydü. Benden sonra Ahmet, Hoca'ya sorular sorarken, Hoca'nın, Batı Terörü adlı bu kitabının arka kapağı üzerindeki şu dizelerini okudum:

'Ben bir gece bekçisi değilim

Fakat yangının komşu evlerini sardığını gördüm,

Ve rüzgâr onu size doğru itiyordu.

Ve ben şu son çığlığı attım.

Sizi uyandırmak için!

Yaşayanın SÖZÜ olsun!'

Üstad, birinci cildini bir hafta içerisinde bitireceğini söylediği ve tamamının üç cilt olacak son kitabını şöyle özetliyordu bana:

'Son kitabım, şu üç temayı işliyor ki, her birine bir cilt ayırdım:

1. Sadece Allah bilir,

2. Sadece Allah verir,

3. Sadece Allah emreder!'


Beyin kanaması geçirdiğini söyleyen Hoca, beyninin ancak 1/5ini kullanabildiğini ifade edince hayli üzmüştü beni. O zamanlar doksan yaşında olan Üstad, bu yarı beyinle hâlâ yazıyor, sağlam(!) beyni olan Müslümanlarsa, beyinlerini kullanıp kullanmadıklarını dahi bilmiyorlardı!...

Bir daha Üstad'ı göremedim. Son görüşmemizden sonra Paris'e her gittiğimde aradım, fakat sıhhati el vermediğinden ziyaretine gidemedim. En son geçtiğimiz Nisan ayında yine Paris'e gitmiş, fakat asırlık Hoca'yı göremeden dönmüştüm. Hayatına bir çok araştırma sığdıran, mücadele örneği veren, inancından asla taviz vermeyen ve Tayyip Bey'den önce, aynı kelimeleri kullanmamış olsa bile Avrupa'nın göbeğinde, Paris'te Siyonizm'e karşı açıkça bayrak açan korkusuz bir kahramandı.

Ve 14 Haziran 2012 Perşembe günü Garaudy Paris'te Hakk'a yürüdü...

Allah rahmet etsin o yiğit 'Müslüman Devrimci'ye...

Sois tranquille à l'Au-delà...

* Prof. Dr., İslam Tarihçisi/Yazar

YAYIN TARİHİ: 18.06.2012


http://www.anahaber.com/haber-Bir-yigit-insan-Garaudy-31016/




GALATASARAYIN YILDIZI AMRABAT

DÜNYA ŞAMPİYONU KENAN SOFUOĞLU:"ABDESTSİZ PİSTE ÇIKMAM"







RESİMLERİ  BÜYÜTMEK İÇİN ÜZERİNİ TIKLAYIN.


İŞTE KARDEŞİM MÜSLÜMAN DEDİĞİN BÖYLE OLMALI. DİNİ İÇİN DÜNYA NİMETLERİNİ ELİNİN TERSİ İLE İTEN OLMALI...

Muhammed Ali ve Mike Tyson-Video


Guantanamo gardiyani Müslüman oldu-Video

Guantanamo gardiyanı Müslüman oldu.



Guantanamo gardiyanı Müslüman oldu.
 
 
 
Alkolik gardiyan, sıkıntıdan Müslüman tutuklularla konuştu ve sonunda Müslüman olmaya karar verdi
 
Amerikan Guantanamo askeri hapishanesinde Müslüman tutukluların gardiyanı olan Terry Holdbrooks, gördükleri karşısında Müslüman olmaya karar verdi.

Amerikan ordusu uzmanı Terry Holdbrooks, 6 ay Guantanamo'da gardiyan olarak görev yaptı. Newsweek'in bildirdiğine göre Holdbrooks, Faslı "General" lakablı 590 numaralı tutuklu ile konuştuktan sonra hayata bakışı değişti.

Holdrooks, 2004'te 463. Askeri Polis Birliği'nde görev yaptı. Tutukluları sorgulamalara götürdü, hücre koridorlarında bir aşağı bir yukarı yürüyerek tutukluların birbirlerine notlar vermediklerinden emin oldu. Ancak gece vardiyaları daha az yoğundu. Yerleri paspas etmekten başka işi yoktu. Gecelerin çoğunu bağdaş kurup oturmakla ve hücre parmaklarından tutuklularla konuşarak geçirmeye başladı.

Gerçek adı Ahmed Erraşidi olan General ile güçlü bir arkadaşlık geliştirdi. Gece konuşmaları, Holdbrooks'u hapishanenin durumu hakkında daha şüpheci olmasına yol açtı ve kendi hayatı hakkında ciddi ciddi düşünmeye başlamasına sebep oldu. Bir süre sonra Holdrooks Arapça ve İslam kitapları siparişleri verdi. 2004'ün başlarında bir konuşmalarında konu kelime-i şehadet'e geldi. Holdrooks, demir parmaklıklardan bir kalem ve bir indeks kartı uzatarak Erraşidi'den kelime-i şehadeti İngilizce olarak yazmasını ve İngilizce harflerle Arapçasını yazmasını istedi. Sonra Guantanamo Camp Delta'nın koridorunda karta yazılanı sesli olarak okudu ve Müslüman oldu.

Holdbrooks, 2005'te ordudan ayrıldı. Son haftalarda medyada Guantanamo anılarının çok sık yer alması ardından eski bir gardiyan ile birlikte Newsweek'e konuştu. 11 Eylül saldırılarının intikamını almak isteyen asker, doktor ve sorgu memurlarının tutukluları aşağıladıklarını, sadistçe davrandıklarını belirttiler.

Gardiyanlar ve tutuklular arasında bazen sohbetlerin de olduğunu açıklayan Erraşidi, 5 yıl tutuklu kaldıktan sonra gittiği Fas'tan Newsweek'e emaille gönderdiği mektubunda, "Tutuklular kendilerine saygı gösteren gardiyanlarla sohbetler yaptılar. Her şeyden konuştuk. Normal şeyler. Ortak konulardan bahsettik." dedi.

Holdrooks'un Müslüman olması gardiyanlar arasında bir istisnayı oluşturuyor ve ABD'de akademik çalışmalara konu oldu. Çünkü normal hapishanelerde mahkumlar ve gardiyanlar birbirlerinden nefret ederler, düşmanlık beslerler.

Holdbrooks Phoenix'te zor şartlar altında büyüdü. Anne ve babası esrarkeşti. 2002'de orduya katılmadan önce alkolikti.

Arkadaşlarının söylediklerine göre, Holdbrooks, anne ve babası gibi esrarkeş olmamak için orduya katıldı. Huzur arıyordu. Evden ilk ayrılışında, sadece 8 günde tanıdığı bir kadınla evlendi. Dini inanışı az olduğundan, Guantanamo'daki tutukluların dine bağlılıklarını görerek şaşırdı.

Holdbrooks, "Amerikalıların çoğu Tanrıyı bıraktı. ancak (Guantanamo hapishanesinde) burada bile ibadetlerini bırakmıyorlardı." dedi.

Erraşidi'nin tutuklanması Holdbrooks'a şaşırtıcı geldi. Faslı tutuklu İngiltere'de yaklaşık 18 yıl şef (aşçı) olarak çalışmış ve akıcı İngilizce konuşuyor. Eylül 2001 sonlarında bir işle oğlunun ameliyat parasını ödeyebilmek için Pakistan'a gitmiş. Afganistan'a geçtiğinde, Kuzey İttifakı tarafından yakalanıp Amerikan askerlerine 5 bin dolara satılmış. Guantanamo'da Erraşidi, El Kaide eğitim kampına katılmakla suçlanıyor. Ancak 2007'de London Times gazetesinin bir araştırma haberi, serbest bırakılmasına yardımcı oluyor.

Guantanamo hapishanesinde, Erraşidi ön plana çıkıyor. Newsweek'e yazdığı mektubunda, "İngilizce konuşabildiğimden, hep askerlerin gözü önünde idim. Guantanamo'daki bir Amerikalı albay, General lakabını taktı ve işbirliği yapmamam halinde generallerin incineceğini söyledi." dedi.

Erraşidi, Amerikalılarla işbirliği teklifini kabul etmediği için 23 gün işkence görmüş. Uykusuzluk, çok soğukta bırakma, zor pozisyonlarda kelepçelenmek işkencelerden bazıları.

Erraşidi, "Hep askerlerin illegal iş yaptıklarını düşündüm ve sessiz kalmaya niyetim yoktu. Faslı tutuklu, tutukluluğunun beş yılından dördünü cezalandırma bloğunda geçirmiş. Burada tutuklular havalandırma, kütüphane ve seccade gibi imkanlardan mahrum bırakılmış.

Şu anda 25 yaşında olan Holdbrooks, içkiyi 3 ay önce bıraktı. Phoenix Üniversitesi yakınlarındaki Tempe İslam Merkezi'nde düzenli beş vakit namazını kılmaya başladı.
 
 

Eski papaz binlerce kişinin hidayetine vesile oldu




Eski papaz binlerce kişinin hidayetine vesile oldu
Sierre Leone'de eskiden bir papazken hidayete eren ve ülkesinde binlerce insanın hidayetine vesile olan Musa Bangura İHH'da çalışmaları hakında bilgi verdi



Afrika'da çalışmalar yürüten, eskiden Papaz olup sonradan İslamiyet'le şereflenen Musa Bangura İnsani yardım Vakfı İHH Genel Merkezi'nde çalışmaları hakında bilgi verdi.


Dünyanın en fakir 4 ülkesinden biri olan Sierra Leone'de tebliğ çalışmalarını yürüten ve 9 yılda 500'ü papaz 4 bin 402 kişinin İslamiyet'e geçmesine vesile olan Musa Bangura İHH'nın davetiyle Türkiye'ye geldi.


Yaklaşık 5,5 milyon nüfusu olan Sierra Leone'de nüfusun yüzde 60'ını Müslümanlar, yüzde 30'unu Hıristiyanlar geri kalanını ise Animistler oluşturuyor. Hıristiyan topluma nazaran çok daha kötü hayat şartlarına sahip olan Müslümanlar tüm Afrika'da olduğu gibi burada da yoğun bir misyonerlik faaliyetine muhatap oluyor. Bu yüzden Müslüman olduktan sonra tebliğ çalışmalarına yoğunlaşan Musa Bangura daha önce Hıristiyan bir papaz olarak Müslüman toplumu Hıristiyanlaştırma amacına yönelik özel olarak eğitildiğini söylüyor.


Önceden Moses adını taşıyan, Evangelist mezhebine mensup bir papaz olan ve 1993 yılında gördüğü bir rüya üzerine İslamiyet'le tanışan Musa Bangura o zamandan beri çalışmalarını sürdürüyor. Bangura Müslümanlığa geçtikten sonra maddi-manevi birçok sıkıntıyla karşılaşmış. Sahip olduğu her şeyin elinden alındığını, hem ailesi hem de ait olduğu toplumdan dışlandığını anlatan Bangura ölüm tehditleri dahi aldığını ifade ediyor. Bu nedenle 6 ay kadar saklanmak zorunda kalan Bangura'ya bölgedeki Müslüman toplum sahip çıkmış.

İHH'nın Fatih'teki Genel Merkezi'nde basın mensuplarının sorularını cevaplayan Musa Bangura Sierra Leone'deki misyonerlik faaliyetlerinin tek amacının insanların Hıristiyanlığı kabul etmesini sağlamak olmadığını; tüm Afrika'daki misyoner faaliyetlerin asıl amacının İslam'ı yok etmek olduğunu aktardı.
Hıristiyan misyonerlerinin maddi güçlerini kullanarak oldukça yoksul durumda olan insanları kolaylıkla etkileyebildiklerini ifade eden Bangura, fakirliğin Müslüman gençleri yanlış yollara sevk edecek derecede yıkıcı olduğunu ve bununla mücadele etmeye çalıştıklarını belirtti.


Bangura şu anda çalışmalarını, kurduğu WHY İSLAM (Neden İslam) adlı kurumla sürdürüyor. Burada kendisi gibi İslam'ı seçenlere dini eğitim vererek maddi ve manevi destekte bulunuyor. Davet ve tebliğ çalışmalarını çok önemseyen Musa Bangura çeşitli radyo, tv yayınlarında ya da Hıristiyan ve Müslüman toplumların katıldığı organizasyonlarda Hıristiyan din adamlarıyla akaid alanında birçok konu üzerine (Hz İsa'nın Allah'ın oğlu olmadığı, vaftiz vb.) tartışıyor, seminerler ve vaazlar veriyor.



Dünya Bülteni/ Haber Merkezi



http://www.dunyabulteni.net/?aType=haberYazdir&ArticleID=223954&tip=haber



Her yıl 50 bin İngiliz İslam'la şerefleniyor.





Her yıl 50 bin İngiliz İslam'la şerefleniyor.


İngiltere'nin saygın gazetelerinden Daily Telegraph, 2040 yılında ülkedeki Müslüman sayısının Hıristiyan sayısını geçebileceğini iddia etti

Halkının yalnızca yüzde 2'sinin kiliseye gittiği İngiltere'de İslam'ın yükseliş tirendi hayli dikkat çekici. Resmi verilere göre ülkede sonradan Müslüman olan 440 bin İngiliz var ve her yıl ortalama 50 bin İngiliz İslamiyet'le şerefleniyor. İngiliz Daily Telegraph gazetesi de bu hızla 2040 yılında İngiltere'deki Müslüman sayısının Hıristiyan sayısını geçebileceğini yazdı. İngiliz Müslümanları diğer Avrupa ülkelerindekilerden ayıran en önemli fark bunların çoğunun İngiliz Milletler Topluluğu'ndan gelmiş olmalarıdır. Bu durum onların ülkedeki siyasi faaliyetlere de katılabilmelerini sağlıyor. İngiltere'de birçok Müslüman göçmen sosyal olarak başarılı bir konuma sahip. Ülkede Müslüman 20 bin doktor, 35 bin öğretmen, 22 bin mühendis ve 30 binin üzerinde de bilim adamı var. 1992 yılının Ocak ayında İngiltere parlamentosuna benzer, resmi olmayan 24'ü kadın 155 üyeden oluşan bir İslami parlamento kuruldu. Britanya Müslüman Kadınlar Birliği'nin yöneticilerinden Denize Horsley de İngiliz asıllı bir Müslüman. Yemenli bir Müslüman'la evli olan Horsley, “Müslümanlığımı kocamdan dolayı görmeyin. Ben evlilik sebebiyle değil, eşim bütün sorularıma cevap verip yolumu aydınlattığı, ölüm korkusunu yok ettiği için İslam'ı seçtim” diyor. Habib Mohni ise 1981'den beri İngiltere'de yaşayan politik bir şahsiyet. Avrupa'ya ilk defa Müslümanlığın savaşsız yayıldığını belirten Mohni, “Ahlaksızlık, hırsızlık, alkolizm, intihar gibi günahlardan Avrupa'yı kurtarmak için İslamiyet'e sarılmalıyız. İslam'ın Avrupa için büyük bir şans olduğunu düşünüyorum. Gelecekte İslamsız bir Avrupa'nın hiç şansı olmayacak. Batı, İslam'ı içinden atamadı, asimile de edemedi, ama onunla birlikte yaşaması gerektiğini gördü. Şimdi batılılara düşen; İslam'ı doğru öğrenmek...” diyor.
Sonradan İslam'la şereflenen Ayşe, Elif ve Fatma (soldan sağa) 1962'de kurulan Britanya Müslüman Kadınlar Birliği yönetiminde aktif biçimde görev yapıyor.


Hadis-i Şerif


Cennetteki güzel köşkler, sözü hoş, selamı çok, yemek yediren, oruca devam eden ve gece namazı kılan kimselere verilir.

Hastalara şifa için


Peygamber Efendimiz, iyi olması için dua isteyen bir âmâya, abdest alıp, iki rekât namaz kılmasını, sonra “Allahümme innî es'elüke ve eteveccehü ileyke bi-Nebiyyike Muhammedin Nebiyyirrahme, yâ Muhammed innî eteveccehü bike ilâ Rabbî fî hâcetî-hâzihî, li taktıye-li, Allahümme şeffi'hü fiyye“ duâsını okumasını emretmiştir. “Bismillâhirrahmânirrahîm ve lâ-havle ve lâ-kuvvete illâ billâhil' aliyyil'azîm“ duâsı da bütün hastalıklar için okunur. Dertlerden kurtulmak için ve murada kavuşmak için beşyüz kere okunur. Öncesinde ve sonrasında yüzer defa salevât-ı şerîfe okuyup duâ etmelidir.
Hadîs-i şerîfde buyuruldu ki, “Bir hasta, lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü minezzâlimîn kırk defa okursa, şehid olarak vefat eder. Şifa bulursa, bütün günahları affolur.”


HAYRETTİN TURAN


http://www.turkiyegazetesi.com.tr/haberdetay.aspx?NewsID=19999




Filipinli oyuncu Padilla Müslüman oldu.



Filipinli oyuncu Padilla Müslüman oldu.
Filipinli oyuncu 21 yaşında ruhsatsız silah taşımaktan hapse girdi ve orada Müslüman oldu.

Filipinli oyuncu Padilla:"İslam bir yaşam yoludur. Ben böyle bir günahkar insanım ama Allah beni evine davet etti" dedi.



http://aktif.tr.msn.com/muzik/old-gallery.aspx?cp-documentid=158747511&page=32




BÜTÜN DÜNYA BAKIN İSLAMA NASIL KOŞUYOR-VİDEO

28 Kasım 2012 Çarşamba

CANLI YAYINDA MUSLUMAN OLDU-VİDEO

Eski papaz Müslüman oluşunu-VİDEO

Fenerbahçe'nin eski yıldızı Nicolas Anelka nasıl Müslüman olduğunu anlatıyor.





Fenerbahçe'nin eski yıldızı Nicolas Anelka nasıl Müslüman olduğunu anlatıyor. 


Fenerbahçe’nin eski yıldızı Nicolas Anelka nam-ı diğer Bilal Abdüsselam, Ramazan aylarında oruç tuttuğunu, oruçlu olarak maçlara da çıktığını söyledi. Chelsea formasıyla İngiltere’de fırtına gibi esen Anelka, nasıl Müslüman olduğunu da anlattı.


Fenerbahçe’nin eski Fransız yıldızı Nicolas Anelka 2004 yılının Mayıs ayının son haftası Birleşik Arap Emirlikleri’nde tatil yaparken Müslüman oldu. O tarihte İngiltere Premier Lig takımlarından Manchester City forması giyen Anelka, Dubai’de Al-Wassal Camii’nde bir müftü ve iki imamın huzurunda kelime-i şahadet getirerek İslam’ı seçti.

Anelka, daha sonra Kuran-ı Kerim’den ayetler okudu ve Arap Yarımadası’ndaki camileri gezerek ibadet etti. İsmini de Bilal Abdüsselam olarak değiştiren Fransız futbolcunun Arap Yarımadası’ndaki son durağı Mekke’ydi. Anelka, Mekke ve Medine’yi de ziyaret edip umre görevini yerine getirdi.
2004 yılının Mayıs sonu ile Haziran başında Anelka’nın hayatını değiştiren bu süreçte Fransız futbolcu gittiği yerlerde büyük ilgi gördü ve “Müslüman Anelka” olarak camilerde Araplarla fotoğraflar çektirdi.

Anelka’nın İslam dinini seçmesi İngiliz ve Fransız basınında büyük yankı uyandırdı. Fransız yıldız aynı tarihlerde France Football dergisine açıklama yaparak “evet Müslüman oldum” dedi... “İslam’a ilgim 1999 yılından beri vardı. Trapes’deki arkadaşlarımla sabahlara kadar Müslümanlığı tartışırdık... Müslüman oldum. Sanki beynim ve gözüm yeni açıldı...İslamiyet bana bambaşka bir yaşam tarzı sundu ve ben bu yaşam tarzının bana göre olduğuna karar verip Müslüman oldum.”

“Ramazan aylarında mutlaka oruç tutardım. Oruç tutmak hiç de zor bir şey değil, antrenmana da oruçlu çıktım, maça da... Çünkü Ramazan ayına hürmetim ve saygım var..."

05.03.2012 /Sabah /

Amerikalı yazar Alden: “Namazdan etkilenip müslüman oldum”


Amerikalı yazar Alden: “Namazdan etkilenip müslüman oldum”


30 yıl önce Müslüman olan Amerikalı yazar ve iş adamı  Donald Earl Alden, Pendik Genç Akademi Derneğinin davetlisi olarak Mehmet Akif Ersoy Sanat Merkezi’de Pendiklilerle bir araya geldi. Namazdan çok etkilendiğini söyleyen Alden, namaz sayesinde Müslüman olduğunu belirtti.

Müslüman olduktan sonra Abdullah İsmet adını alan ve Türkiye’de yaşamına devam eden Donald Earl Alden, “Dünyada yükselen değer: İslam” adlı konferansta, İslam’ı kabul ediş öyküsünü ve Batılıların İslam’a bakışını anlattı.
Bir akrabasının vefatından sonra Türk olan eşinin bundan etkilenerek İslam’ı hakkıyla yaşamaya başladığını belirten Abdullah İsmet, kendisinin de eşinden etkilendiğini  ve onun yaşamındaki güzel değişimlerin tesiri altında kaldığını söyledi. Namazdan çok etkilendiğini ifade eden İsmet, İslam’ı kabul ettiğini ve İslam ile ilgili bilgileri de ilk olarak eşinden öğrendiğini belirtti.

Müslüman olduktan sonra İslam’ı daha iyi öğrenmek istediğini, bunun için de birçok İslam aliminin eserlerini okuduğunu anlatan Abdullah İsmet, dünyada bilhassa Avrupa’da insanların akın akın İslam’a yöneldiğini belirterek, “Avrupalılar İslam’ın kıymetini anlamaya başladılar ve hızla Müslümanlaşıyorlar. Bu hızla giderse Avrupa’da hakim din ‘İslam’ olacak. Ancak buna mukabil Müslümanlarda da bir yozlaşma, bir bozulma var. Maalesef Müslümanlar dinlerine gereken değeri vermiyor ve İslam’ı hakkıyla yaşamıyorlar. Bunun yanında sanatta, bilimde ve teknolojide Müslümanların kayda değer hiçbir eseri, hiçbir izi yok. Okuma yazma oranında çok ama çok gerideyiz. Demokratikleşmenin İslam ülkelerinde esamesi okunmuyor. Bilimde, sanatta , teknolojide ve insan haklarında Müslümanlardan üstün olan Avrupalılar hızla İslam’ı öğreniyor ve kabul ediyor” dedi.

Yaklaşık iki saat süren program sonunda Pendik Genç Akademi Derneği Başkanı Hikmet Dumanoğlu, Abdullah İsmet’e, üzerine besmele işlenmiş gümüş kaplama bir tablo hediye etti.


http://www.kartalgazetesi.com/18013-amerikali-yazar-alden-namazdan-etkilenip-musluman-oldum


"Mevlana aşkı" ile Müslüman oldu.


"Mevlana aşkı" ile Müslüman oldu.



Mevlana'nın eserlerini okuyan psikolog Gamard, ailesiyle birlikte Müslüman oldu. 1984 yılında İslam dinini seçen Amerikalı psikolog Gamard şöyle söyledi:

''Müslüman olmadan önce İslam'ı ve Mevlana'yı iyice tanıdım. Daha sonra hak din olduğuna karar verdim. Huzuru, aşkı, İslam'da buldum. Ayrıca Mesnevi'yi Farsça okuyunca, buna girmemek mümkün değil. Bu nedenle en güzel kitabımı da Mevlana hakkında yazdım. İlk kitabımın adı 'Rumi ve İslam', ikincisinin adı 'Hz. Mevlana'nın Rubaileri. Mevlana'nın hayata bakışı, vizyonda gördüğümüz her tür varlığın sadece biyolojik yapısını değil, manevi yapısını keşfetmektir. Mevlana, her şeye aşk demektir. Dinde aşktır. Allah aşkıdır. İslam bir aşk yoludur. İslam, aşkın yoludur. Allah her şeyi aşk üzerine yaratmış, her şeyi aşkla düzene sokmuş. Bu düzeni aşk ile yürütmek gerekiyor. Bizim de bu yolda yürümemiz lazım. Sevgi ve aşk çemberi etrafında dönmemiz gerekiyor. Onun dışına çıkınca ritim bozuluyor. Ne tarafa dönerseniz dönünüz, Allah'ın huzurundasınız.''

 
Yeni Asya / 11.12.2011

18 Nisan 2012 Çarşamba

Hakeem Olajuwon, bir zamanlar NBA’de fırtına gibi esmişti.





Hakeem Olajuwon, bir zamanlar NBA’de fırtına gibi esmişti.




NBA’de oynayan basketbolcu Hakeem Olajuwon bembeyaz kıyafetleri ile CNN’de röportaj veriyor. Hacca gidiyormuş,




Hakeem Olajuwon’un takımı Houston Rockets'di.




Ne zaman ki Houston, Hakeem’i gözden çıkardıktan 1-2 sene sonra, basketbolu bıraktı.




Takımı, NBA’de biraz daha iyi bir yere gelmesine rağmen, Hakeem’in en parlak zamanları olan 95-96 yılları arasındaki gibi şampiyonluklar elde edemedi, yahut önemli bir başarı elde edemedi. Sonrasında meşhur olan Allen Iverson da Yao Ming de, o takımı bir adım ileri götüremedi.




Peki kim bu kocaman basketçi, yahut nedir önemi?




CNN ekranlarında bembeyaz ihramı (yahut cellabiye,) ile görünen Hakeem kenarda köşede kalmış bir basketçimi? Hayır!




Hakeem NBA tarihinin en önemli oyuncularından biri olarak anılmaktadır ve dahi oynadığı mevkiinin NBA tarihinde gördüğü en iyi birkaç isminden bir tanesidir.




Hakeem NBA tarihinin en bereketli ‘draft’larından (seçmelerinden) biri olarak anılan Michael Jordan, John Stockton gibi “Rüya Takımı”nın en has adamlarının, 90’lı yıllarda dünyayı kasıp kavuran NBA fırtınasının doğmasına neden olan kadroların seçildiği 84 draftında en ön sırada Houston tarafından seçilerek NBA’e adım atmıştır.




Hakeem aslen Nijeryalıdır.

ABD vatandaşlığına geçmesi de sonradandır. Ve Hakeem Müslümandır.Ve bu özelliğini herkesin bildiği, hatta takım arkadaşlarının “Müslümanlık onun önüne engel oluyordu” dediği şekilde vurgulayan bir Müslümandır. Ama aynı zamanda takımının lideridir Hakeem, pota altının devi, birkaç sene içinde (Michael Jordan’ın yükselişi kadar parlak olmasa da) NBA’nin en iyi oyuncuları arasında zikredilir.




90’lı yıllarda ise Hakeem artık daha çok göz önündedir. Michael Jordan’lı Chicago’nun şampiyonlukları domine ettiği senelerde, Houston Chicago’nun en büyük rakiplerinden biridir ki Jordan’ın basketbola ara verdiği 94-95 sezonunun NBA şampiyonu da Houston olmuştur, ve bu senelerde bir sefer NBA’nin en iyi oyuncusu, 2 kez de finallerin en iyi oyuncusu seçilmiştir Hakeem.



Artık Ürdün’de yaşıyor



Sonraki senelerde NBA Jordan ağırlığında geçmiş ve Olajuwon’un basketbol hayatı da, popülerliği de giderek azalarak 2000’li yıllarda onun basketbolu bırakması ile bitmiştir. Basketbolu bıraktıktan sonra ilişkisini kesmemiştir haliyle, çocuklara basketbol öğretmek, antrenörlerle konuşmak, istişare etmek, vs şeklinde ilişkisi devam etmektedir.



İnançlı bir Müslüman olan Hakeem, basketbolu bıraktıktan sonra ailesi ile birlikte Ürdün’e göçmüş ve halen hayatını burada sürdürmektedir. Hayatı, zirveye yükselmesine rağmen, zirvenin tüm cezbedici taraflarına rağmen yolundan sapmayan bir Müslüman olarak islam hayatına, dünyaca ünlü bir örnektir.



DÜNYA BiZiM