YUSUF İSLAM(CAT STEVENS) NASIL İSLAMLA ŞEREFLENDİ?
Ünlü bir pop yıldızıyken 27 yaşında bunalıma girdi. Kur’an’la tanıştı ve “Aradığımı buldum” dedi.
Gençliğini 1970′lerde yaşayanlar onu çok iyi anımsıyorlar: Cat Stevens o yılların süper starıydı. Plağının bulunmadığı ev yok gibiydi. Besteleri daima liste başıydı. İsa suretlerini andıran Rum asıllı bu İngiliz genç, gitarından yankılanan duygulu şarkılarıyla zirveye yerleşmişti.
Cat Stevens 1970′lerin sonlarına doğru aniden ortadan kayboldu. Ardından Müslüman olduğu haberi yayıldı. Hayranları şok oldular. Plakları hâlâ kapışılırken o kendini unutturdu. Londra’da bir ilkokul açıp din eğitimi vermeye başladı. Dünün süperstarı artık Müslüman’dı. Yeni yaşamıyla birlikte, yeni bir yüz ve yeni bir isim de edinmişti: Yusuf İslam…
Diz dize
Yıllar önce TRT'deki 32.Gün programı için onunla Londra’daki okulunda buluştuğumda gözlerime inanamamıştım.
Plaklarını hâlâ saklayıp dinlediğim star, şimdi uzun entarisi, başında sarığı, ayağında terliği, cebinde telefonu ile Usame Bin Ladin’i andırıyordu.
Sesi, dalgalı saçları ve gözleri olmasa bu 45′lik müminin,Cat Stevens olduğuna inanmak imkânsızdı.
Üstelik söyleşi boyunca o da kendisinin Cat Stevens olmadığına beni inandırmak için çırpınıp durmuştu.
Tuhaf bir durumdu:
Ben onun bir kalemde silip attığı (renkli) gençliği(miz) için hayıflanırken o da Türklerin bir kalemde silip attığı (İslami) geçmişine ağıt yakıyordu.
Yerde bağdaş kurup diz dize oturduk.
Ve onun nasıl Müslüman olduğunu dinlemeye koyulduk:
“Aradığımı Kur’an’da buldum”
İslam’ı seçmeden önceki yaşantınız nasıldı, bir süperstar olarak mutlu değil miydiniz?
İslam’dan önceki hayatım tamamen Batı tarzındaydı. Batılı eğitim almıştım. Maddi başarılar peşindeydim. Kısa zamanda müzik alanında bu başarıyı yakalamıştım. Büyük kitleler önünde, çığlıklar atan genç kızlara şarkılar söyledim. Çok kazanıyor ancak anlık yaşıyordum. Bu yaşam aynı zamanda benim sonumu da hazırlıyordu. Şov dünyası içindeki ilk yılım sonunda verem oldum. Bunun üzerine hayatımı yeniden düşünmeye başladım. Arayış içindeydim. Bütün dinleri ve ‘izm’leri inceledim. Şöhretim bir yandan büyüyordu ama o büyüdükçe ben daha da içime kapanıyordum.
Uyuşturucu dahil her şeyi denedim, ama ruhumun derinliklerinde aradığım o huzura bir türlü kavuşamıyordum. Sonunda 27 yaşımda Kur’an’la tanıştım. Kardeşim Kudüs’e gittiğinde bir camiyi ziyaret etmiş ve müthiş etkilenmişti. Onun getirdiği Kur’an’ı okuyunca aradığımı bulduğumu anladım.
“Yusuf için ağladım”
Sizi en çok etkileyen ne oldu?
Kur’an sanki doğrudan bana konuşuyormuş gibiydi. Sanki bedenimden, ruhumdan, düşüncelerimden haberdardı. Adeta durumumu biliyordu. Korkularımın, endişelerimin farkındaydı. Herbir bölümü bitirdiğimde yıllardır cevap aradığım soruları Kur’an’ın çoktan yanıtladığını gördüm. İçinde özellikle hatalar aradım, bulamadım. Sonunda anladım ki asıl hataları olan benim… Kur’an ise mükemmeldir.
Neden kendinize Yusuf ismini seçtiniz?
Kur’an’daki bir sureden esinlendim. Açıkçası Hz. Yusuf’la ilgili bölüm beni çok etkileyen bölümdü. Yusuf Aleyhisselam bir semboldü. Allah onu pekçok dönemlerden geçirmiş, bir dönem felaketlerle karşılaştırmıştı. Ama sonuçta Yusuf, selamete ermişti. Bu bölümü okurken ağlamaya başladım. O anda kalbim İslam’a açıldı.
Yusuf İslam 1977 yılında Londra’daki Merkez Camii’ne giderek Müslüman oldu. Oradakilerden ibadeti ve dinin gereklerini öğrendi. Fazla öne çıkmamaya gayret gösterdi. İlk zamanlar müzikten tamamen kopmamıştı. Televizyonlarda hâlâ konserleri birbiri peşi sıra yayınlanırken bir soru beynini kurcalamaya başladı:
Müzik mubah mı?
İslam’da müziğe yer var mı?
O zamanlar müziğin İslam’daki yerini araştırırken vardığım nokta şuydu:
Eğer şarkı sözleriniz günahkâr değilse müzik yapmaya dinen bir engel yoktur. Kur’an bir yasak koymuyordu. Hatta Hz. Peygamber tersine, yolda, işte, düğünde hatta savaşta şarkı söylenmesini teşvik ediyordu. Ama bugün müzik, Hz. Peygamber’in sözünü ettiği türde şarkı söylemenin çok ötesinde bir sektöre, dev bir endüstriye dönüştü. İbadeti engelleyen bir ticaret haline geldi. Bu yüzden sonunda müziğin aleyhinde bir yoruma vardım.
Müziği inançlarınız doğrultusunda kullanmak mümkün değil mi?
Bu hep cevabını aradığım bir soru. Kendime hep şunu soruyorum: ‘Bunu Allah için mi yapıyorum, yoksa kendim için mi?’ İşte bu noktada kendimi rahat hissetmiyorum. Belki hiçbir zaman profesyonel olmamış, plaklar yapmamış, şöhrete ulaşmamış biri için normal olabilir ama ben müzikle tatmin olmak ve müzikten para kazanmak konusunda öyle eğitildim ki bu özel durumum nedeniyle müzik konusunda tutucu davranıyorum.
Müziği özlüyor mu?
Yine de Yusuf İslam müziği tamamiyle bırakmadı, İlahiler için yeniden stüdyoya girdi. Satış gelirlerini İslami örgütlere akıttı. Yardım konvoylarıyla kimi zaman Afganistan’da, kimi zaman Bosna’da göründü. Dünün pop yıldızı eskiden konser verdiği alanlarda artık vaaz da veriyordu.
Laik hayranları Cat Stevens’ın plaklarını hâlâ inatla dinlerken Yusuf İslam’a garipseyerek bakıyorlardı. İşin komik tarafı Yusuf İslam da hâlâ Cat Stevens dinleyen eski hayranlarına garipseyerek bakmaktaydı.
Röportajdan sonra, bir arkadaşımın yolladığı plağını imzalamasını istedim; “Artık imzalara inanmıyorum” diye reddetti.
Hiç eski plaklarını, şarkılarını ya da gitarını özleyip özlemediğini sordum. “Hayır” demedi.“Pek özlemiyorum” dedi.
Nitekim sonunda yeniden gitarına dönecekti.
“Batı’nın geleceği İslam”
Yusuf İslam’ın Londra’daki ilkokulunda öğrenciler İngiliz eğitiminin yanı sıra çok sıkı bir İslam eğitiminden de geçiriliyorlar. Avrupa’nın gelecekteki Müslümanlarının temelleri bu okulda atılıyor. Yusuf İslam, ileride İslam alimi ve eğitmeni yetiştiren bir üniversite düşlüyor.
Peki İslam’ın Batı dünyasında geleceği olabilir mi?
Batı dünyasının geleceği İslam’dır. Çünkü diğer dinlerin değişen zamana uyması zor. Oysa İslam, her döneme uyarlanabilecek genel ilkelere sahiptir. Bugünkü modern dünyada develer yerine arabalarımız, uçaklarımız var, ama ulaşım ulaşımdır. Yapılacak iş İslam’ın koyduğu ilkeleri günümüz koşullarına uyarlamaktan ibarettir.
Yani siz Batı tipi bir demokrasiye inanmıyorsunuz.
Batı’da bile demokrasi sadece küçük bir liberal azınlık için var, oysa toplumun büyük kesimi köleliği yaşıyor. İslam bunun için nihai çözümdür. Teorik olarak temsili demokrasi elbette kötü bir şey değil, hatta İslam’ın nasıl işlemesi gerektiğini gösteren bir sistem…
Ama demokrasinin bazen nasıl kirli bir sözcük haline gelebileceğini Cezayir’de gördük.
Ama demokrasinin bazen nasıl kirli bir sözcük haline gelebileceğini Cezayir’de gördük.
Eğer demokrasinin nihai amacı insanları dinsiz yapmaksa bu tüm toplumu kapsayamayacağı anlamına gelir. Çünkü inanan insanlar daima olacaktır. Oysa dini bir yönetim insanlara dinsiz olma hakkını da verir. Hangisinin daha demokratik olduğuna varın siz karar verin.
Dünyada halen İran, Türkiye, Cezayir gibi birbirinden çok farklı İslam örnekleri var. Sizce bunların hangisi ‘gerçek İslam’ı uyguluyor?
Dünyada İslam’ı tam tatbik eden bir sistem yok. Türkiye’de hilafet çöktüğünden beri İslam alemi iyice güçsüzleşti. Milli sınırlarla bölündü. Eğer Müslümanlar tek vücut olabilseler, Bosna’da yaşananlar olmazdı.
“AB çabanız onur kırıcı”
Yusuf İslam, İslam’ı tanıtma uğruna ülke ülke geziyor. Türkiye’ye de -çoğunlukla seçim arifelerinde defalarca gelip- İslamcılar için propaganda yaptı.
Türkiye izlenimlerini sorunca Erbakan gibi cevap verdi:
“Kendimi evimde hissettim. Eşim Kafkas kökenli, ben de aslen Rum olduğum için çok rahattım. Ayrıca çok gururlandım. Çünkü Türk halkının İslam’ın gelişmesine yaptığı katkıyla elde ettiği gücü gördüm. Bu arada bu gücün son derece manasız çabalar için terk edilmeye başladığını gördüğüm için üzüldüm.
Şimdi Türkiye Avrupa Topluluğu’na girmek için çabalıyor. Bu ne kadar onur kırıcı bir şey…
Oysa Türkiye bir zamanlar dünyanın hükümdarlığı koltuğunda oturan bir ülkeydi. Şimdi o dünyaya arka kapıdan girmeye çalışıyor.
Türk halkının bir kimlik krizi yaşadığını sanıyorum. Bence Türk toplumu doğal olarak güçlü ve gelişmeye açık bir toplum. Ama gelişmesi bu gücü ona kazandıran temel değerlere başta da İslam’a sıkı sıkıya sarılmasından geçiyor.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder