26 Temmuz 2017 Çarşamba

CEMİL MERİÇ: MARKSİZM VE İSLÂMİYET



CEMİL MERİÇ: MARKSİZM VE İSLÂMİYET



“Tarihte farklı istikametler takip eden, gayeleri başka medeniyetler var. Kavimler ve medeniyetler bir rolü ifa için tarih sahnesine çıkar, bu rolü oynar ve çekilirler. İbn Haldun, Toynbee, Danilevski bu kanâattadırlar. Yani medeniyet bugünkü yırtıcı-kapitalist Avrupa medeniyetinden ibaret değildir. Öyle olduğu vehmi, düşmanlarımız tarafından aşılanmıştır.
Avrupa medeniyeti tarih sahnesine ayak bastığı sırada, Osmanlı bütün ihtişamıyla yaşıyordu. İslâm-Türk Osmanlı medeniyeti bin yıllık mazisi olan, bütün medeniyetler içinde en insanisi, en birleştirici olanıdır. İslâm’ın kılıcı olan bir kavimdir. İslâm bütün devirlere ve ülkelere hitap eden bir dindir. Parçalayıcı değil, birleştiricidir. Osmanlı için savaşın bile gayesi ila-yı Kelimetullah’dır.
Osmanlı İmparatorluğu yoktur, Devlet-i Aliyye vardır. Türk-İslâm medeniyeti bütüncüdür, hidayetten mahrum kavimleri bile himaye eder. Bu kadar civanmert bir medeniyetin Avrupa karşısında mağlup olması mukadderdi. Avrupa Ignace de Loyola ile Machiavelli’nin çocudur. Kapitalizm Protestan ahlakının çocuğudur, Weber’e göre. İkinci bir ahlak, Yahudi ahlakıdır, tefeci ahlakıdır.
1826 Devlet-i Aliyye’nin intihar tarihidir. Yeniçeriliğin lağvı ile sınıf-ı ulema yalnız kalmıştır. Dünya başkalaşmıştı. Ulema sükût etti ve halk tarihin dışına çıktı: Müstağribler.[1] Bunlar kendi ülkelerinden, mukaddeslerinden, mazilerinden kopmuşlardır. Bu bedbahtlar için Türk ve İslâma ait her değer bir suçtur. Bunlar Batı ile Doğu’nun mukayesesini hiçbir zaman yapmamışlardır. Avrupa’da üç dünya görüşü vardır.
1. Hıristiyanlık,
2. Kapitalizm,
3. Sosyalizm.
Bunları Avrupa, insanlığa teklif eder. Kapitalizm iktidarda iken Devlet-i Aliyye İslâm’ın kılıcı idi. Devlet-i Aliyye’nin dünya görüşü İslâmiyetti. Gerçi 8. ve 11. asırlarda da Batı İslâm’a meydan okumuştu ama bu Yunan düşüncesinin meydan okuyuşu idi. Yunandan mantığı aldık, batılları ve yalanları dehledik. Bizans karşısında, Hıristiyan Batı karşısında sadece gurur duyduk. Askeri siyasi mağlubiyetler, sınıf-ı ulemanın sahneden çekilişi, bir avuç bürokrat çocuğu olan müstağriblerin doğuşu..
Batının dünya görüşleri parça parçadır. Hıristiyanlık imtiyazları devam ettirmeğe yarayan bir bekçi idi.
Burjuvazi, şatonun payandası olan kilise ile mücadele etti. Akılcıdır.
Hıristiyanlık belli bir ölçüde cemiyetçi idi, burjuva dünya görüşü ferdiyetçidir, hürriyetçidir. Bütün dünyayı istismar etme hürriyeti. Burjuvazi bir taraftan işçi sınıfına, bir taraftan aristokrasiye karşı liberalizmi geliştirdi.. Bir kavga silahı idi, bir sınıf yalanıydı.
Türkiye insanı nasıl anlayabilirdi bunu? İntelijansya (aydınlar sınıfı) batının yalanlarını taşımaya başladı. Bütün mantık çerçevesinden sökülmüş bir halita halinde empoze etmeye çalıştı. Zaten batı cemiyetinin bütününü ifadeden aciz olan liberalizmi de bir parçasıyla aldık. Pozitivist denen, manevi inançları kökünden söken ilimcilik. Aklın da, hürriyetin de karikatürünü aldık. Batı kafamızı bir düşünce enkazı ile yoğurdu. Ve insanımız eline verilen reçeteleri okumağa memurdur.
Felsefemiz yoktur ve olamazdı. Tek parti devri belli bir reçeteyi tek hakikat olarak sunmuştu. Batı ideolojilerinin büsbütün tatsızlaşmış sahte ve sahtekâr formülleriydi bunlar. 1960′dan sonra setler yıkıldı, Avrupa’nın yeni batılları büyük bir kesafetle hücum etti. 1960′a kadar Türk intelijansyası batı hakkında hiçbir fikre sahip değildir. Tek parti devrinde Türkiye’nin bütün irfanı Hachette’e gelen kitaplardan ibaretti. Efendisinin ilaçlarını çalıp içen uşak rolünde idik. 60′dan sonra Batı düşüncesi taarruz etti. Hazırlığımız yoktu. Beynimiz küçülmüştü ve düşünemiyorduk. lntelijansya batının yalanlarını tekrarlıyordu. Sosyalist düşünce bütünü ile geldi. Hangi şartlar altında doğmuştu, düşünmedik. Genç nesiller bu düşünce akımı karşısında sarhoş oldular.
Tanzimattan beri Türkiye’de iki şey yasaktı.
1. İslâmiyet
2. Sosyalizm
Salib (Haçlı) için bir dehşet kaynağı idi İslâmiyet. Avrupa İslâmiyet ile meşgul olmamıza izin vermiyordu. Avrupa eserini tamamlamak için yeni bir zehir ihraç ediyordu. Düşüncenin dışında tutulmuştu yeni nesiller. Yunan düşüncesine karşı çıkmıştık 8. asırda. Sosyalizm karşısında aynı tavrı gösteremedik. İlimdi, batı düşüncesinin vardığı son duraktı.
Sosyalizm Türkiye için bir felaket oldu. Ama iyi tarafı da var.
Batı cephesinin parça parça olduğunu öğrendik. Sosyalizm bize batı düşüncesini tenkit etmek imkânını verdi. Bizi tenkide alıştırdı. Avrupa sömürgeciliğinin Asya’yı yiyerek büyüdüğünü öğretti.
Bir başka faydası da şu olmalı, sosyalizmin. Her ülkenin kendine göre hakikatleri olduğu gibi, sosyalizm de bazı ülkeler için doğrudur, bazı tarafları ile doğrudur.
Diyalektiği,[2] Marksizm’in kendisine de tevcih etmemiz gerekir. Biz böyle yapmadık. İlk temas birkaç nesli sarhoş etti.
Gençlerimiz, Avrupa’ya müteveccih bir tenkidi Marksizm’de buldular. Ama bizi kendi tarihimize sevk ettiği ölçüde Marksizm hayırlı bir yol gösterici olabilirdi. Marksizm Avrupa’nın 1800 ile 1850 arasındaki hakikatlerini aydınlığa kavuşturur.
Gençlere İslâmiyeti öğretmemiştik, ecdadına hakaret etmeği öğretmiştik.
İntelijansya Türk-İslâm medeniyeti yoktur, Hun medeniyeti, Tatar medeniyeti vardır, ecdadımızdır diyor ve Osmanlıyı tarihten kazımak istiyordu.
lntelijansya Osmanlıyı inkâr etmek için bazen İran’a, bazen Yunan’a, bazen Turan’a kaçtı. Genç nesiller Tanzimat’tan beri karşılaştığı ihaneti görünce kendilerine bir sığmak aradılar. İslâmiyeti bilmiyorlardı, tarihlerinden utandırılmışlardı.
Türkiye Tanzimat’tan beri bir başkası olduğuna inandırılmak istenmiştir. Genç nesiller Avrupalı olamayacaklarını anladılar. İnsaniyet bayrağını taşıyan yeni bir ideoloji buldular: SOSYALİZM.
O zamana kadar bir tek düşünce Türk insanına verilmemişti. Marksizm verildi. İnsanlık ismine sığındı. Nesiller bu aldanışı kanlarıyla ödediler. Türk insanının beşer düşüncesinden alacağı dersler vardır.
Elbette ki Batıyı tanımak zorundayız. Evvela düşman olarak sonra kendimizi tanımak için. Önce kendimizi tanımalıyız fakat kendimizi tanımak için de Batıyı tanımalıyız. Batıyı bütünü ile doğru kabul edemeyiz. Hakikatte hiçbir düşünce düşman değildir, her düşünce kanımıza karıştırılmak, millileştirilmek şartıyla doğrudur.
İMAN MUTLAKTIR, İLİM PARÇADIR.
İdrâkimiz 1960′dan sonra yani batı bütün dişleri tırnaklarıyla karşımıza çıktıktan sonra uyandı. Nefis müdafaası idrâke, şuura ve ilme dayanır. Dünyanın en büyük medeniyetini kurmuş bir ülkenin çocuklarıyız. Karşımızda bir cihan-ı husumet var. Tanımamak suretiyle kurtulamayız batıdan. Onun hakikatini idrâk zorundayız. Marksizm’i tetkik etmek. Çünkü biz istesek de istemesek de Marksizm ülkeye gelmiştir. Ondan kurtulmanın çaresi, boğayı boynuzlarından yakalamaktır.
MARKSİZM BİR KISMI İLE İLİMDİR, BİR KISMIYLA İDEOLOJİDİR.
Mesela din afyondur sözü Katolisizm için doğrudur. Belli bir tarih realitesi için doğrudur.
Marx’ın burjuvazi için söyledikleri, kapitalizmin tenkidi için söyledikleri doğrudur.
İÇTİMAİ İLİMLER CİHANŞÜMUL DEĞİLDİR.
TARİH TARAFSIZ DEĞİLDİR.
Batı, tarihi, batı insanının üstünlüğünü ispat etmek için yazar. Bütün sosyoloji bir mistifikasyondan (şaşırtma, gizemli bir hava verme, aldatma) ibarettir. Batıdan gelen cemiyetle ilgili her görüş yalandır. Bütünü bilen hiçbir zaman aldanmaz. “İKRA”(okuyunuz) emri. Marksizm’i bilirsek, ayıklarsak bizim için hiçbir tehlikesi yoktur ama Rusya’nın, Çin’in vermek istedikleri formüller içinde bir felakettir.
Marksizm bir kilisedir, düşmanlarımızın dinidir, istediği şekilde Türkiye’ye gelmiştir.
TÜRK İNSANI MARX’İ AHMAKÇA REDDETMİŞTİR, YAHUT BİR AHİR ZAMAN PEYGAMBERİ KABUL ETMİŞTİR.
Marx öldükten sonra tarih yürümüştür.
Marx’ın metodolojisi aslında İslâm’ın metodolojisidir.
Hükümlerin zamanla değiştiğini İslâmiyet düsturlaştırmıştır.
Marx Avrupa’nın hayasızlığını yırttı. Siz kendi gerçeğinizi kendiniz bulacaksınız, yeni baştan ele alarak değerlendireceksiniz. Beşerî hakikatleri elbette. İman mutlaktır, ezelidir.
BİZ MARX’IN HANGİ HUDUTLAR İÇİNDE DOĞRU OLDUĞUNU GENÇLERE ANLATAMADIK.
Bizim nesil kendi hakikatlerimizi anlatmadı yeni nesle.
Türkiye’de düşünmenin kendisi yasaktı.
Biz bu yasakların kuştüyü yatağında yatarken düşman bizi sardı.
Bir İslâm’ın Marx’tan korkacak hiçbir tarafı yoktur.
Gafletini telafi etmenin yolu, onları bilmektir, onlarla diyalog kurmaktır.
BUGÜN SAĞ HADIM EDİLMİŞTİR, MEVCUT DEĞİLDİR. Çünkü asırlarca konuşmamaya mecbur edilmiştir.
TÜRKİYE’DE SAĞ-SOL YOKTUR, DÜRÜST OLAN VE OLMAYAN İNSANLAR VARDIR.
Sağ-sol bizim tarihimiz içine yerleştirilemez. Batının bizi parçalamak için içimize soktuğu bir başka yalandır.
Şuurun tek şartı cehid (çalışma, çabalama, uğraşma) göstermek, okumaktır.

SORU:
Batıya tahsil için veya siyasi mücadele için giden gençler ne getirdiler?
CEVAP:
Milli intihardan sonra (1826) Mehmed Ali Mısır’a yerleşir. Önce Mısırlı gençler Fransa’ya gider. Batıyı görerek tanıyan ilk Ortadoğulu aydınlar Mısırlılardır.
Tahtavi Batıda anayasalar olduğunu, İslâm ülkelerinde de bir anayasa yapılması gerektiğini söyler. Gerçi İslâm’da adaletin mevcut olduğunu, ama bunu desteklemek gerektiğini yazar. (Kitabının Osmanlıcası var.) Bir meşrutiyetçidir.
Tunuslu Hayrettin Paşa, Tunuslu Ahmed Paşa‘nın yanında yetişir.
İLK DEFA İSLÂM ÜLKELERİNDE ANAYASAYI TUNUS YAPAR FAKAT VAZGEÇER.Hayrettin Paşa’nın bize öğreteceği çok şey var. Anayasa teşebbüsleri Mısır’da, Romanya’da da olmuştur. Hayrettin Paşa konservatizmle liberalizmi kaynaştırmak ister. Esas Mukaddimedir. Avrupa devletleri hakkındaki kısım. 360 sayfa.
1878′de Ahmed Süreyya Bey tarafından tercüme edilmiştir. Tanınmaması teessüfe şayandır. Asr-ı saadeti istisna edersek, Osmanlı İslâmiyet’in şevket devridir.
SORU:
Yeni kelimeler?
CEVAP: Harflerimizi değiştirmemizi ilk defa teklif eden İslâm düşmanı Volney‘dir. Münif Paşa’nın hocasıdır.
Dil davası yoktur, Intelijansyanın yabancılaşması, başkalaşması, düşmanlaşması vardır. Türkiye’de halk kendi kitaplarını, aydın ise Batı’nın kitaplarını okur. Halkın anlayacağı bir dil konuşmaktan elbette ki utanacaklardı. Sonra Kur’an’daki kelimelere tahammül edemediler.
Münevvere (aydın) kelimelerde bile tahammül edemediler.
Hakikatta dil davası yok.
Türk insanının hafızasının iğdiş edilmesi var.
Türk aydınları hain miydiler?
Hayır, hazırlıksız idiler.
Felaketin ikaz değeri vardır.
Kavganın son merhalesindeyiz.
YA HAYAT, YA ÖLÜM.
İç ve dış düşmanların meydan okuyuşuna cevap vermezseniz, Türk kavmi kaybolur.
İstikbalin bütün sorumluluğu sizlerin omuzundadır”.[3]

[1] ‘müstagrip’ ya da ‘garbiyatçı’ yahut, daha iyisi oksidantalist’! doğu’yu, bir batı’lı olarak söylemleştiren anlamında ‘müsteşrik’in, ya da ‘şarkiyatçı’nın yahut daha iyisi, ‘oryantalist’in tam karşıtı: batı’yı bir doğu’lu olarak yeniden inşa edip söylemleştiren kişi!

[2] Diyalektik: mantıklı yorumlama, mantıksal konuşmaları yürütme sanatı
[3] Cemil MERİÇ hzl: Ümit MERİÇ Sosyoloji Notları ve Konferanslar [Kitap]. - İstanbul : İletişim, 2010,s.290-296
MERİÇ Ümit Babam Cemil Meriç [Kitap]. - İstanbul : İletişim, 2008, s.126-131

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder