24 Ocak 2012 Salı

"BİR ZAMANLAR,İSLAM'IN EN BÜYÜK DÜŞMANIYDIM."


"BİR ZAMANLAR,İSLAM'IN EN BÜYÜK DÜŞMANIYDIM."
MÜ’MİN ABDÜRRAZZAK SELLİAH
(Sri-Lankalı = Seylanlı)
Çünki,bütün âile efrâdım,bütün tanıdıklarım bana islâmın saçma sapan,uydurma ve insanı doğru Cehenneme götürecek bir din olduğunu söylüyor ve benim müslümânlarla konuşmamı men ediyorlardı. Ben de müslümânları gördükçe hemen kaçıyor,arkalarından onlara lanet ediyordum.
O zamânlar, rüyâmda, birgün bu dîni yakından tetkîk ederek ona hayrân kalacağımı ve müslümânlığı kabûl edeceğimi görseydim,muhakkak hayra yormazdım.
Niçin müslümân oldum?
Buna vereceğim cevâb çok kısadır. İslâmda beni kendisine çeken en büyük meziyyet, bu dînin çok sâde, tertemiz, gâyet mantıkî, herkes tarafından kolaylıkla anlaşılabilen, bunun yanında, içinde çok derin nasîhatlar ve hikmetler bulunan bir din olmasıdır. İslâm dînini dahâ tetkîk etmeğe başlar başlamaz,benim üzerimde büyük bir tesîr yaptı ve onu hemen kabûl edeceğimi anladım.
Ben hıristiyan terbiyesi gördüm. Elime verilen İncîlden dahâ kıymetli bir din kitâbı bulunmadığını zannediyordum. Fakat Kur’ân-ı kerîmi okumaya başlayınca, bu kitâbın elimdeki İncîlden kat kat üstün olduğunu, bana İncîlin öğretmediği birçok güzel şeyleri öğrettiğini hayret ile gördüm. Hıristiyan dîninde,akl-ı selîmin kabûl edemiyeceği birçok efsâne, garîb itikâdlar vardı. Kur’ân-ı kerîm, bütün bunları red ediyor, insanlara onların anlıyacağı ve her bakımdan doğru bulacağı esâsları öğretiyordu. Yavaş yavaş İncîl gözümden düşmeye başladı. Artık,iki elimle Kur’ân-ı kerîme sarılmışdım. Onda okuduğum her şeyi anlıyor, beğeniyor,hayrân oluyordum. Demek oluyor ki,hak din,islâm dîni idi.Bunu idrâk edince, İslâmiyeti kabûle karâr verdim ve îmân ederek huzûr ve sevgi dînine kavuştum.
İslâmiyette en çok beğendiğim ve beni kendisine kuvvet ile cezb eden husûs, müslümânların birbirini kardeş kabûl etmesidir. Renk, ırk, meslek, milliyet, memleket farkı olmadan, dünyâda bütün müslümânlar,birbirlerini kardeş bilirler,severler, birbirlerine iyilik etmeyi, yardım etmeyi mukaddes vazîfe kabûl ederler.İncîlin (Komşunu kendin gibi seveceksin) kâidesi, ancak müslümânlarda vardır. Diğer dinlerin hiçbirinde yoktur.İslâmiyetteki kardeşlik,yalnız lafta kalan bir bağlılık değildir. Dünyâdaki bütün müslümânlar, her zamân,her yerde, birbirini tanısın,tanımasın, dâimâ el ele verirler, birbirlerine yardıma koşarlar.
İslâmiyette takdîr ettiğim ikinci bir husûs da, bu dinde hiçbir hurâfenin, anlaşılmaz bir husûsun bulunmayışıdır. Müslümânlık ahkâmı, mantıkî, pratik, aklî ve moderndir. İslâm dîni, tek bir hâlık [yaratıcı] tanır. Rûh-ul-kuds kelimesi Kur’ân-ı kerîmde vardır.
Fakat bu, Allahü teâlânın kudsiyeti veyâ Cebrâîl ismindeki melek manâsına gelir. Ayrı bir ilâh değildir. İslâmın ahkâmı,yanî emir ve yasakları,son derece sâde, mantıkî ve her bakımdan, en modern yaşama tarzına uygundur.Bütün dünyânın kabûl edebileceği tek hak din,İslâm dînidir.
Açıklama:
Rûh-ul-kuds kelimesi, Kur’ân-ı kerîmde birkaç sûrede vardır. Bulundukları yere göre, çeşitli manâlara geldiği, tefsîr kitâblarında yazılıdır. Kısaca, Cebrâîl ismindeki melek, Allahü teâlânın hayât verici, koruyucu sıfatları, Îsâ aleyhisselâmın rûhu, İncîl kitâbı manâlarına gelmektedir. Kelimenin manâsı,temiz rûh demektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder