25 Ocak 2012 Çarşamba

THOMAS İRVİNG (Kanadalı)



THOMAS İRVİNG (Kanadalı)

Niçin müslümân olduğumu size bildirmek için,müslümân olmadan evvel ve müslümân olduktan sonra, neler hisettiğimi ve müslümânlık ile nasıl temâs edip, bundan nasıl feyz aldığımı anlatmam îcâb etmektedir. Her şeyden evvel, şunu bildireyim ki, binlerce Kanadalı ve Amerikalı, benim, müslümân olmadan evvel, düşündüğüm gibi düşünmekte, aynı noksanlığı duymakta, kendilerine hakî
kî müslümânlığı öğretecek Ehl-i sünnet âlimlerini beklemektedir.

Ben çocuk iken, dînim olan hıristiyanlığa iki elimle sarılmıştım. Çünkü din, benim için rûhî bir ihtiyâcdı. Fakat büyüdükçe, hıristiyanlıkda birçok noksanlıklar bulunduğunu görmeye başladım. Îsâ aleyhisselâmın hayâtı ve Onun[hâşâ] Allah'ın oğlu olduğu hakkında verilen bilgiler, bana hurâfe, hayâlî şeyler gibi geliyordu. Çünkü aklım kabûl etmiyordu. Kendi kendime, (Eğer Hıristiyanlık, hak din ise,niçin dünyâda hıristiyan olmayan birçok insan var?Niçin Yahûdîlerle Hıristiyanların esâs din kitâbları birbirinin aynı iken, diğer husûslarda birbirlerinden ayrılmışlar?Hıristiyan olmıyanlar, başka hiç bir kabâhat işlemedikleri hâlde, niçin mahv ve perîşân olacaklar? Birçok milletler, niçin hemen Hıristiyan olmuyorlar?) gibi sorular soruyordum.

Bu esnâda Hindistânda vazîfe görmüş olan bir misyonere tesâdüf ettim. O bana, (Müslümânlar çok inatçıdır. Ne kadar uğraşsam, onları aslâ hıristiyan yapamıyorum. Onlar hakîkî dînin hıristiyanlık değil, müslümânlık olduğunu ileri sürüyor ve dinlerini değiştirmek için yaptığım bütün gayretlerim netîcesiz kalıyor) diye dert yandı. Bu sözler, müslümânlık hakkında duyduğum ilk tarîf oldu. İçimde, hem müslümânlığa karşı bir merak, hem de dinlerine bu kadar sâdık olan müslümânlara karşı büyük bir takdîr hissi uyandı. (Şu müslümânlığı biraz yakından tetkîk edeyim) dedim. Üniversitede (Şark Edebiyâtı) derslerini takîbe başladım. Şarklıların,(Doğuluların) bizim inandığımız (üç tanrı) akîdesini red ederek, akl-ı selîme tam muvâfık olan (Tek Allah) akîdesini kabûl ettiklerini gördüm. Îsâ aleyhisselâm, kendi dînini neşr ederken muhakkak, bir tek Allah'dan ve kendisinin yalnız Onun bir kulu ve Peygamberi olduğundan bahsetmişti. Onun bahsettiği Allah, muhakkak, merhametli bir Allah olmalıydı. Hâlbuki, bu güzel ve doğru îmân, birtakım manâsız efsâneler, sonradan eklenen hurâfeler, puta tapanların hıristiyanlığa sokduğu bidatler arasında gayb olup gitmiş, merhametli ve müşfik tek Allah yerine, kendisine ancak râhibler vâsıtası ile erişilebilinen, insanları dahâ doğarken günâhkâr halk eden bir üçlü tanrı zuhûr etmişti. O hâlde, sâf ve temiz (tek Allah) akîdesini insanlara tekrâr telkîn için yeni bir dîne, yeni bir Peygambere lüzûm vardı. Avrupa, o sıralarda yarı barbar bir hâldeydi. Bir tarafdan vahşî kavmler memleketleri istilâ ediyor, bir tarafdan ufak bir zümre, din perdesi altında, her türlü kötülüğü, fenâlığı yapıyordu. İşte insanlık böyle feci bir hâlde iken ve tamâmıyla putperestliğe ve dinsizliğe dönmüşken, Îsâ aleyhisselâmdan [târîhçilere göre] altı asr sonra, şarkda Allahü teâlânın son Peygamberi Muhammed “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” zuhûr ederek, insanlara hakîkî Allahın hakîkî dînini telkîne başladı ki, bu dînin esâsını, tek hâlıka îmân etmek teşkîl ediyordu.

Ben bunları okuyup öğrenince, Muhammed sallallahü teâlâ aleyhi ve sellemin, Allahü teâlânın son ve hakîkî Peygamberi olduğuna inandım. Çünkü:

1)Yukarıda da söylediğim gibi, insanların yeni bir Peygambere ihtiyâçları vardı.

2)Benim, Allahü teâlâ hakkındaki bütün düşüncelerim, bu büyük Peygamberin “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” neşr ettiği dîne tamâmen uyuyordu.

3) Kur’ân-ı kerîmin Allahü teâlânın kelâmı olduğunu, onu okuduğum zamân hemen his etmiştim. Kur’ân-ı kerîmin bildirdikleri ile Muhammed sallallahü teâlâ aleyhi ve sellemin hadîs-i şerîfleri [sözleri] beni her cihetden tatmîn ediyor, rûhumu huzûra kavuşturuyordu. İşte,bunun için müslümân oldum.

Emîn olunuz ki,yukarıda da beyân ettiğim gibi, binlerce Amerikalı ve Kanadalı, hıristiyanlıkdaki noksanları ve yanlışlıkları benim gibi his etmektedir. Amma ne çâre ki, onlar benim gibi İslâm dînine tâm nüfûz etmek imkânını bulamamışlardır ve bir rehbere muhtâçdırlar.

İslâmiyete böylece îmân ettikden sonra, müslümânlık hakkında neşr edilmiş olan kitâbları tetkîk etmeğe başladım. Bu husûsda, burada tavsiye edebileceğim birkaç eserden bahsetmek isterim. Hindli bir hayr sâhibi bana Q.A.Jairazby H.W.Lovlegroveun (What is İslâm? = İslâm nedir?) adlı kitâbını yolladı. Bu kitâbı bilhâssa tavsiye ederim. İçinde çok sâde, çok pratik ve çok doğru bilgiler vardır. Bu kitâb, İslâmı en iyi tarîf eden bir kitâbdır. Bunun bütün dünyâya dağıtılması, İslâmiyetin intişârı cihetinden çok fâydalı olur. Bundan sonra, Maulvi Muhammed Alî'nin İngilizce Kur’ân-ı kerîm tercemesini okudum ve beğendim. Bunlardan başka, dahâ bazı kitâpları da okudum ve İslâmiyet hakkında neşriyat yapan dergileri de ihmâl etmedim. Montreal'da islâmiyet hakkında neşr olunmuş birçok Fransızca eserler buldum. Bunların bir kısmı İslâmiyetin lehinde, bir kısmı ise aleyhinde yazılmışdı. Fakat aleyhde yazılı eserlerde bile, İslâm'ın büyüklüğü gizlenemiyordu.Bunlar bile, bu dînin hak din olduğunu bana bir kere dahâ isbât ediyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder